İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, İstanbul Büyükşehir Belediyesine yönelik soruşturmayla ilgili, "Bizim derdimiz kayyum atamak değil. Bizim derdimiz işimizi yapmak, oraya terör unsuru koyuyorsan o terör unsurundan orayı arındırmak." dedi.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, TRT Kürdi'de gündeme ilişkin değerlendirmede bulundu, soruları yanıtladı.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki bazı belediyelere kayyum atanmasının başta soğuk karşılanmasına karşın pozitif bir algıya dönüştüğü ifade edilerek, "İnsanlar gerçek manada kayyumun atanmasından hoşnutlar. Niye? Önceki belediyeler hizmet yapmıyordu ancak kayyum vasıtasıyla yıllardır ihmal edilen bir çok hizmet geldi. Bu pozitif kavrama dönüşme sürecini almak isterim. İkincisi İstanbul Büyükşehir Belediyesiyle ilgili gündemde olan kayyum süreci, bu da çokça gündemde, görüşlerinizi merak ediyorum." soruları üzerine Soylu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da bir huzur iklimi inşa edildiğini anlattı.
Bu bölgelerden üniversiteyi kazanma, organize sanayi bölgelerinde iş yeri kurma oranlarının arttığını belirten Soylu, bunun terörün yerine ikame edilen huzur ortamıyla sağlandığını kaydetti.
Bölgeye ayrıca Cumhuriyet tarihinin en büyük spor yatırımlarının yapıldığını aktaran Soylu, A Milli Futbol Takımı'nın Diyarbakır'daki İskoçya karşılaşmasında stadın tamamen dolu olduğunu hatırlattı.
Kamu görevlilerinin görevlerini kanunlara, kurallara göre yapması gerektiğinin altını çizen Soylu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"3 kuruşluk siyasi bir gelecek hesabı yapacaksın diye dejavu olmayalım, tekrar geri dönmeyelim. Bu yanlış bir şey olur. Bizim yaptığımız görev var. Bize kanunlar görev vermiş, diyor ki İçişleri Bakanlığı bu işleri kontrol eder. Şikayet üzerine kontrol eder, rutin denetimlerle kontrol eder, çıkan haberler üzerine kontrol eder, savcılıkların yaptığı soruşturmalarda çıkan birtakım bilgiler çerçevesinde kontrol eder. Biz de ediyoruz. Biz bunu Doğu ve Güneydoğu'da da yaşadık belediyelerde, oradan bizim tecrübemiz var. Uyardık, dedik ki yapmayın bunu. Uyarmasa mıydım, benim görevim bu. Türkiye'de yaşananların tekrar İstanbul'da, İzmir'de, Mersin'de, Adana'da yaşanmasına seyirci mi kalsaydık, kalabilir miyiz? O zaman ben görev suçu işlemiş olurum. İhmal ortaya koymuş olurum."
Bu konuda uyarıda bulunduklarını aktaran Soylu, "Milletin görevlendirdiği işi değil hedeflerindeki işe ulaşabilmek için kuralsız, ilkesiz, biçimsiz yürüyorlar. Ben görüyorum, bunu herkes görüyor. Birileri bize kızdığından dolayı görmemezlikten geliyor olabilir. Bizi sevmiyorlar, 'o ne yaparsa yapsın meşrudur' diyor. Bu olabilir. Bunun maliyetini de o yaşar. Ama şunu söylemek isterim, bunlar doğru işler değildir. 'O ot biçiyor' demek, bu doğru iş değildir. Biz bu maliyeti bir daha ödemeyelim. Bu doğru bir yaklaşım değildir, bu siyasal rüşvettir." ifadelerini kullandı.
"MAĞDURİYET OLUŞTURMAYA ÇALIŞIYOR"
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nu bir mağduriyet algısı yaratmaya çalışmakla suçlayan Soylu, "Onu Süleyman Soylu'ya söylemiştim de oraya söylememiştim gibi birtakım sözlerle kimse mahkemeyi, bütün insanları afedersiniz enayi yerine koyup aldatmaya çalışmasın. Böyle bir şey olmaz. Herkes kimin neyi kime söylediğini de biliyor." dedi.
Bütün belediyelere farklı alanlarda da soruşturma yaptıklarını dile getiren Soylu, kimine rehberlik yaptıklarını, kimini mahkemeye sevk ettiklerini belirtti.
"Şimdi de bana kayyum atıyorlar, kayyum atayacaklar diye oradan da bir mağduriyet oluşturmaya çalışıyor." diyen Soylu, "Bir işinle gündeme gel. Gündeme geldiği şey şu, İETT otobüsleri bozuk, insanlar itiyorlar. Gündeme geldikleri şey şu, tatile çok gidiyor. Gündeme geldiği şey, balık yemek." diye konuştu.
Bakan Soylu, şöyle devam etti:
"Şimdi de 'kayyum atanacak, bugün atanacak, yarın atanacak, şöyle atanacak, böyle atanacak.' Bizim derdimiz kayyum atamak değil, böyle bir derdimiz de yok zaten. İlk gün söyledim ben, bizim derdimiz işimizi yapmak, oraya terör unsuru koyuyorsan o terör unsurundan orayı arındırmak. Eğer ben bir yıl önce bunları dile getirmemiş olsaydım, bugün daha farklı bir tabloyla karşı karşıya kalırdık. Bu kadar net. Allah'ınızı severseniz kimin Türk, kimin Kürt, kimin Alevi olduğu, kimlikleriyle ilgili bir şey söylüyor muyum, söylemiyorum. Bir tek kırmızı çizgimiz var. Benim de değil, benim var zaten, Anayasa'mızın, kanunlarımızın... Yani o kırmızı çizginin dışında başka bir şey söz konusu değil. Kayyum atamak için böyle bir değerlendirme yapıyor da değiliz. Bir tek şey yapıyoruz, terörden arındırmak. Onun için de biz kendimiz bunu yapabilme kabiliyetine sahip değiliz. Biz tespitlerimizi yaptık. Tespitleri değerlendirecek ve bunu hukuki anlamda ortaya koyacak olan mahkemedir. Bizim işimiz bitti."
Bakanlık olarak tespitleri yaptıklarını, bunu hukuki anlamda değerlendirecek mercinin mahkeme olduğunu dile getiren Soylu, şunları söyledi:
"Bizden ayrı bir belge ister mahkeme, biz onu göndeririz ayrı bir şey. Bizim işimiz sona erdi. Evet, biz mahkemeye verdik ama şimdi öbür taraftan bir sarılma sahnesi var ya sarılma sahnesi ile foya düştüğü için 'Acaba buradan yeni bir mağduriyet ortaya koyabilir miyim, oluşturabilir miyim?' Daha savcılık herhangi bir değerlendirme yapmamış, dosyaya bakıyor, dosyaya bakmadan, bitmeden, herhangi bir şey olmadan yine birçok yalan dolan. Orada kimin sorumluluğu var, kimin sorumluluğu yok, bunların hepsi ortaya çıkar. Oradaki sorumlulukları varsa yöneticiler, kanunun gerektirdiği çerçeve içerisinde buna ait cevaplarını verirler. Ama bizim yaptığımız da eğer doğruysa sonuç almış oluruz. Nasıl sonuç almış oluruz? Terörden orayı arındırmış oluruz. Bu kadar basit. Yani, net cevap, bizim kayyum gibi derdimiz yok. Böyle bir derdimiz de olmadı zaten ama bizim terörden arındırmak gibi bir derdimiz var."
"ÇOK ETKİLENECEĞİNİ BİLSEYDİM SÖYLEMEZDİM"
İmamoğlu ile telefon görüşmesi konusuna da değinen Soylu, "Bir insan şöyle bir şey söyleyebilir mi? 'Ben hiç konuşmadım telefonla.' Sonra, 'Bir kere konuştum.' Sonra, 'İki kere konuştum.' Konuşabilir insan insanla. Niye böyle bir yalan söyleme ihtiyacı duyulur? Ben hakikaten bundan çok etkileneceğini bilseydim söylemezdim ve bunları dile getirmezdim." ifadelerini kullandı.
Belirtilen bazı isimlerle ilgili İmamoğlu'nun, "Bu adam burada çalışmıyor" dediğini aktaran Soylu, "Niye çalışmıyor? Kapı gibi adam orada çalışıyor. Ama Belediyesine hakim değil, yaptığı işe hakim değil. Çünkü adamın kafası başka havalarda. Kafaya takmış Cumhurbaşkanı olacak. Deli kız düğüne gitmiş, burası bizim evden güzel demiş. Burayı beğenmiyor, başka tarafa, başka tarafa gidiyor, işin hakkını ver arkadaş. Bak, biz ne mücadele veriyoruz." dedi.
Ülkenin huzuru için büyük bir mücadele verdiklerini anlatan Soylu, "Bir dakikamız boş geçmiyor ama sallayıp duruyorlar bize. Bu mücadelenin her birinden bir cümle söylesen zaten insanı yoruyor. Bugün işiyle iştigal edene biz ne diyoruz, kime ne diyoruz? Şimdi Eskişehir Belediyesi var CHP'li, ben onlara sen terörist aldın mı diyorum, demiyorum. Böyle birçok belediyeleri var." diye konuştu.
"BURASI HUKUK DEVLETİ"
Soylu, şu anda HDP'li belediyeler içinde görevden almadıklarının da bulunduğuna dikkati çekerek, şunları kaydetti:
"Niye almadık? Çünkü terörle ilgili yeterli bilgiyi ve doneyi bulamadık, yok böyle bir bilgi. Yoksa alamam. Evet zihnimde onların muhakkak ki bir yerden terörle iltisakı vardır ama burası hukuk devleti. Hukuk devletinin içerisinde bu konuda herhangi bir bilgi ve belge olmadan... Aldığımız belediye başkanları ceza aldılar 900 yıl. Hadi ben aldım, kötü bir adamım. Diyelim ben kötüyüm, kötülük yaptım peki hakim bunlara 900 yıl ceza vermiş. Demek ki biz doğru yere parmak basmışız ve şu anda birçok işlem yapılıyor."
Kayyum atanan belediyelerce 6 bin 994 kilometre sıcak asfalt, 8 bin 600 kilometre sathi kaplama, 27 bin 995 kilometre stabilize yol yapıldığını anlatan Soylu, "Buraya aydan para gelmedi. Başta birtakım belediyelerimize kamu kaynaklarımızdan bir pozitif katkı sağlandı, çok doğru ama sonra kendi ayakları üzerine oturdular ve devam ediyorlar." dedi.
Soylu, 6 bin 61 kilometre içme suyu şebeke hattı, 685 içme suyu kuyusu, 26 içme suyu arıtma tesisi, 32 atık su arıtma tesisi, 4 bin 253 kilometre kanalizasyon hattı, 785 kilometre yağmur suyu hattı, 2 bin 356 taziye evinin bakım ve onarımı, 942 adet yeni taziye evi, 138 gençlik merkezi ve 1 milyon 689 bin 487 kişinin katıldığı 3 bin 998 kurs, 234 kadın kültür merkezi ve 6 bin 740 kurs, 8 bin 155 kültürel etkinlik, konser, festival yapıldığını aktardı. Soylu, Cizre'deki festivale 100 bin, Silvan'daki festivale 25- 30 bin kişi katıldığına dikkati çekti.
Bu belediyelerin yaklaşık 10 milyar lira kamu borcu olduğunu aktaran Soylu, "10 milyar lira kamu borcunun şu anda neredeyse yarısından çoğu ödenmiş gitmiş. Toplam piyasa borçlarını, mevcut borçlarını ödemişler." dedi.
"TÜRKİYE YÜZYILI"
Soylu, kayyum belediyelerin yaptığı yatırımları ve düzenlenen festivalleri eski ve yeni görüntüler üzerinden anlattı.
Türkiye Yüzyılı vizyonunun kendilerini çok heyecanlandırdığını belirten Soylu, "Türkiye Yüzyılı, kendi elbisemizi kendimizin biçtiği ve kendimizin diktiği bir yüzyıl olarak değerlendirilmelidir. Yani birilerinin bize 'Şöyle yaşayacaksınız, böyle tanzim olacaksınız, birbirinize böyle davranacaksınız, biz böyle istiyoruz ve sizi bu yerde konumlandırıyoruz.' dedikleri bir yüzyıl değil. Şimdi hep birlikte geleceğe heyecanla ve güçlü bir şekilde bakıyoruz." diye konuştu.
Türkiye'nin ve milletin zor dönemlerden geçtiğini kaydeden Soylu, "Buna ekonomi diyebilirsiniz, terör diyebilirsiniz, bu milletin zenginliklerini kendi aleyhine döndürmeye çalışanların oyunları ve kurguları diyebilirsiniz, yoksunluk diyebilirsiniz, gücünüzün yetmediği için karşı karşıya kaldığınız sıkıntılar diyebilirsiniz. Ama Türkiye, Cumhuriyetin ilk yıllarından bugüne kadar büyük merhaleler katetti." ifadesini kullandı.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da tarihin en büyük yatırımlarının yapıldığını belirten Soylu, ayrıca bu bölgelerdeki eğitimden turizme, ekonomiden tarıma, çevre ve şehircilikten kültürel alanlara kadar ortaya konulan gelişmeleri de anlattı.
Türkiye'nin zor bir geçitten bedel ödeyerek geçtiğini söyleyen Soylu, "Bu bedeller yaşanarak ödendi, televizyonda seyredilerek ödenmedi. Bunlardan İstanbul da, Karadeniz de, İç Anadolu da, Doğu ve Güneydoğu Anadolu da etkilendi." dedi.
Soylu, "Bedel ödetmek isteyenler hep vardı. Türkiye bu noktaya nasıl geldi?" sorusuna, "Tayyip Erdoğan'ı denklemden çıkart, bugün FETÖ Türkiye'nin hakimiydi. Amerika'yla Türkiye'de iş tutacaktı. Bir de büyük büyük laflar üreteceklerdi." yanıtını verdi.
Türkiye'nin Recep Tayyip Erdoğan ile büyük bir devrim gerçekleştirdiğini dile getiren Soylu, şunları kaydetti:
"Recep Tayyip Erdoğan, bu seçimin sonucu ne olacak diye bakmıyor. Cenabı Allah bizi niçin yarattı, biz kulluğumuzla ne yapmalıyız, biz hizmetimizi nasıl ortaya koymalıyız? Bu açıdan bakıyor. Bu millet de ferasetiyle bunu anlar ve görür. Sonuç budur."
DİYARBAKIR ANNELERİNİN MÜCADELESİ
İçişleri Bakanı Soylu, Diyarbakır Annelerinin sadece kendi çocukları için değil, şu anda yetişen çocuklar için de mücadele ettiğini, evlat nöbeti tutan aile sayısının 450 olduğunu, bunların 350'sinin Diyarbakır'da, 100'ünün de Şırnak, Hakkari, Van ve Muş'ta bulunduğunu bildirdi.
Çocukların geri dönmeleri için yapılanlara ilişkin bilgi veren Soylu, "TRT Radyo marifetiyle çağrılarda bulunuyoruz, sonuç da alıyoruz. Telsiz kanallarına giriyoruz, kendi anne ve babalarının sesleriyle 'Dön' diye çağrı yapıyoruz." dedi.
Soylu, şöyle devam etti:
"Diyarbakır Anneleri Türkiye'ye, dünyaya, Türkiye'nin etrafında oyun kurmaya çalışanlara büyük, önemli bir ders veriyor. Tam 28 Şubat döneminde, teşbihte hata olmaz, üniversitelerin önünde eylem yapıp, 'Ben başörtümü çıkarmayacağım.' diyenler gibi. Onlar başarılı oldular mı? Oldular. Bunlar başarılı olacak mı? Allah'ın izniyle başarılı olacaklar. Başkalarının çocuklarının dağa gitmesine engel olacaklar. Terör örgütüne katılmasına engel olacaklar. O çocukların serpilip, büyüyüp, beyaz önlükle doktor, öğretmen olmasını sağlayacaklar."
Kavuşma anlarına ilişkin duyguları sorulan Soylu, şunları dile getirdi:
"Çok kolay olmuyor o iş. Çünkü terör örgütü de ciddi şekilde tedbir almaya çalışıyor. Kiminden telefonunu alıyor, kiminden bilmem nesini alıyor ama her birinin kendi adına gelişinin büyük bir hikayesi var. O hikayede annelerin, bazen ablaların, babaların ciddi rolleri oluyor. İşte tam geleceği anda bir şey olacak mı, olmayacak mı, yakalanacak mı... Her biri kendi adına bir stresli zaman dilimi. Her birini yaşıyoruz biz. Ne zaman sınıra geliyor? Ne zaman sınırda oluyor, tam anlamıyla ülkeye ayak basıyor... Biz aileyi arıyoruz. 'Tamam' diyoruz."
Gönder