Hiçbir şeyden çekmedi kitaplar ve kitapseverler onlardan çektiği kadar. Latince adı “Anobium punctatum”... Nam-ı diğer “tahta kurdu”...
Mürekkeple soslanmış selüloza iştahı kabaran bu haşerat, dadandıkları kitapları sessiz sedasız kevgire çevirdiler. Tarih sahnesinde adeta 'kültür düşmanı' olup çıktılar. Öyle ki, kitaplara verdikleri zarar ve tahribatı Moğol ordularının kütüphane talanları ile boy ölçülür hale geldi. Hâl böyle olunca tahta kurtlarından 'El Aman!' diyen kitap kurtları gözü gibi korudukları kitaplarını muhafaza etmenin yollarını araştırmaya koyuldu.
TILSIM VE MUSKALAR İMDADA YETİŞTİ
Bilinen görenek ilk başta iş yapacak gibi göründü. Eskiden hamile kadınların doğumun kolay olması için sağ koluna; yolculuğa çıkanın sağ salim dönebilmesi için bileğine; imtihana giren talebenin zihin açıklığı için; hatta hırsızlara ve köpek saldırılarına karşı okunan dualar, yatılan tılsımlar elbette kitapları da koruyabilirdi. Sözkonusu tılsımlar 'muska' denilen kağıtlara yazılırdı. Bunlardan biri de Osmanlı'da kitapların kapağına ya da ilk sayfasının başına yazılan 'Yâ Hafız Yâ Kebikeç'ti. Bir nevi kitabın muskasıydı bu ibare...
KİMİNE GÖRE MELEK KİMİNE GÖRE CİN
Kebikeç, en eski İslam toplumlarından modern zamanlara kadar çağlar ötesinden süzüp gelen bir gelenek. O zamanlar insanlar kitapları el yazısıyla kaleme alıyorlardı. Hâl böyle olunca da yazılan kitaplardan yalnızca birkaç tane bulunuyordu. İnsanlar bu kitapları böcek, güve, kitap kurtları ve haşeratın kemirip yemesinden korumak için 'Ya haız Ya Kebikeç' yazmışlardır. Bu ibare kimine göre kitapları koruyan melek, kimine göre cin, kimine göre tılsımlı dua olarak yorumlandı.
"EY KURTÇUK! BU KİTAP SANA AİT DEĞİL"
İnanış bu ya...
Kitaplara 'Ya Kebikeç' yazılması bir anlamıyla 'Ey kurtçuk, bu kitap sana ait değil. Başkasının malına zarar verme' uyarısıydı. O melek ya da cinden korkan (veya saygı duyan) haşerat efendilerinin ismini kitabın üzerinde görünce 'Bu kitap efendimizin himayesinde' diyerek yaklaşamayacağına inanıldı.
Kebikeç'in etimolojisiyle ilgili rivayetler de meçhul. Süryanice'de "Tüm böceklere hükmeden meleğin adı" şeklinde geçen Kebikeç, bazı Arapça ve Osmanlıca kaynaklarında ise 'sürüngen ve böceklere hükmeden melek ya da cin" şeklinde tarif ediliyor. Kebikeçe 'Hüdhüd Kuşu" diyenler de olmuş; hatta bu kuşun tüylerinin kitap sayfalarının arasına konmasıyla, güve, kitap kudu gibi haşerâtın kitaba yaklaşamayacağı ifade edilmişti.
BAŞ SAYFASI YERİNE SONUNA YAZINCA
Konuyla ilgili oldukça eğlenceli hikâyeler de yok değil. Bir yazar, bu sözü kitabın başına değil de sonuna yazınca olanlar olmuş. Aylar sonra kitabı incelediğinde, kitap kurtlarının yalnızca son sayfasına dokunmadığını görmüş. Bunun üzerine 'Ya Kebikeç' yazısını kitabın ilk sayfasına yazılmaya başlanmış.
KURT, KURDUN KURDU OLURSA!
Bir rivayet göre ise Mollanın biri, kitabını kurtların yediğinden şikayetle hocasına gider. O da kitabın sonuna “Yâ Kebîkeç” yazmasını tavsiye eder. Molla denileni yapar. Ne çare ki kitabı hâlâ kurt yemektedir. Kurt çok geçemeden son sayfaya da dadanınca molla soluğu hocasının yanında alır. Yine şikayetle söze başlar.
Hoca sorar:
-“Yâ Kebîkec” yazmadın mı?
-Yazdım Efendim yazdım… Ama önce Yâ Kebîkec’i yemişler, şimdi de kitabı yiyorlar”
BİR BATI GELENEĞİ OLARAK: EX LIBRIS
Doğuda kitapları koruduğuna inanılan melek olarak Kebikeç gibi olmasa da Batı dünyasında kitapseverlerin, sahibi bulundukları kitaplarının iç kapağının üzerine adlarının ve değişik konularda resimlerin yer aldığı küçük boyutlu özgün damga ve mühürlere Ex Libris deniliyor.
Ex Libris kitabın kartviziti ya da tapusu olarak da nitelendirmek mümkün. Bu mühürler kitap sahibini tanıtıp, onu yüceltiyor ve kitabı ödünç alan kişiyi geri getirmesi konusunda uyarı işlevini görüyor aynı zamanda. Ex Libris, yer aldığı kitabın değil kitap sahibinin bir göstergesi; kitap ile kitap sahibi arasındaki bir bağ.. Sözcük olarak “…’nın kitaplığından” veya “…’nın kütüphanesine ait” anlamına geliyor.
KÜLTÜREL ÖZELLİKLERİ GÜNÜMÜZE TAŞIYOR
Latinceden gelen, “Ex-Libris” olarak yazılan ve İngilizce karşılığı “Bookplate” olan Ex Libris önemli bir iletişim aracı. Bir ihtiyaç grafiği olarak doğmasına karşın, estetik kaygılarla yapılan özgün yapıtlar olarak öne çıkıyor. Uzun bir geçmişe ve geleneğe sahip bu sanat dalı, aynı zamanda yapıldığı dönemin kültürel özellikleri günümüze taşıyor. Sanatçı, tasarımcı, sanatsever ve koleksiyoncu arasında bir köprü görevini yerine getiriyor.
Önceleri sadece kilisenin ve prenslerin ellerinde bulunan çok değerli el yazması kitaplar, matbaanın icadıyla alt düzeydeki soyluların ve eğitim görmüş burjuva sınıfının da eline geçmeye başlamıştı. Böylece tek sayı olma durumunu kaybeden bu kitapların, hırsızlıktan ve değiştirmelerdeki kaybolmalardan korunması için özel bir mülkiyet işareti gerekliliği doğdu. Bu işaretler kitap sahibini simgeleyen çizimler olup, zamanla övünç kaynağı olmaya da başladı.
"KİM Kİ KİTABI ÖDÜNÇ ALIP GERİ VERMEZ İSE..."
Barselona’daki San Pedro Manastırı Kütüphanesi’ndeki 19. yüzyıldan kalma bir el yazması kitaptaki uyarıda şöyle yazıyor:
“Kim ki bir kitabı sahibinden çalar; ödünç alır ve geri vermez, kitap elinde yılan olsun. Her yanına inme insin, tüm uzuvları işe yaramaz olsun. Acılar içinde kıvransın. Merhamet dilemek için yalvarır olsun. Acıları yoklukta şarkı söyleyene değin dinmesin. Ölmeyen yılana karşın, kitap kurtları kemirsin bağırsaklarını. Son cezasına giderken, cehennemin alevleri yutsun onu.”
Gönder