SHOW TV’nin yapımını BKM’nin üstlendiği, perşembe akşamlarına damgasını vuran ve sosyal medyada da çokça konuşulan dizisi ‘Gelsin Hayat Bildiği Gibi’nin proje tasarımı ve senaryosu Gani Müjde’ye ait. Yönetmenliğini ise Altan Dönmez üstleniyor.
‘Gelsin Hayat Bildiği Gibi’nin oyuncu kadrosunda Ertan Saban, Özge Özberk, Devrim Özkan, Pamir Pekin, Nilsu Berfin Aktaş, Mustafa Açılan, Özgü Delikanlı, Ayşe Kırca, Sanem Babi, Onur Özer, Rojbin Erden, Ali Berge, Furkan Murat Uğur, Murat Göçmez, Melisa Bostancıoğlu ile Atilla Olgaç gibi deneyimli ve genç isimler bir arada yer alıyor.
Play Video
'Gelsin Hayat Bildiği Gibi'nin yönetmeni Altan Dönmez, reklam sektöründen sinema ve TV dizisi sektörüne yatay geçiş yaparak ışıltılı bir kariyer edindi.
11 yılda 18 sinema filmi ve TV dizisinin yönetmenliğini üstlenen Altan Dönmez, 'Gelsin Hayat Bildiği Gibi' ile ışıltılı kariyerini biraz daha parlatmayı başardı.
Play Video
Altan Dönmez, Habertürk'e verdiği röportajda 'Gelsin Hayat Bildiği Gibi'nin izleyicilerin yüksek ilgisine mazhar olmasını sağlayan unsurların neler olduğuyla, kariyeri, hayalleri ve planlarıyla ilgili açıklamalarda bulundu. Dönmez, özellikle genç oyunculara sosyal medyanın sinsi yüzüne karşı tedbirli olmaları konusunda salık da verdi.
Altan Dönmez, Mehmet Çalışkan'ın sorularını cevapladı
Altan Dönmez, Mehmet Çalışkan'ın sorularını cevapladı
"ÇOK BÜYÜK HEYECANLA BAŞLADIK. AYNI HEYECANLA DEVAM EDİYORUZ"
Teklif geldiği zaman neler hissettin? Dizinin hangi özellikleri seni etkiledi de bu işte olmak istedin?
Bir kere genel hikâyesi itibarıyla çok merak uyandırıcıydı. Aslında herkesin ihtiyacı olan ‘ikinci şans’ın üzerine kurulu bir hikâyeydi. Çok dişi ve çok doğurgan bir hikâye olduğu için beni çok heyecanlandırdı. İlk aldığımdan beri bir an önce sete çıkıp çekimlere başlamak istedim. Zaten çok hazır bir senaryoydu. Gani Müjde’nin kalemi zaten belli. O yüzden çok büyük heyecanla başladık. Aynı heyecanla da devam ediyoruz.
"ÇOK ŞÜKÜR İKİNCİ ŞANSIM OLDU"
Hayatta bir konuyla ilgili ‘ikinci şans’ın oldu mu?
Evet, iş hayatında birtakım hatalar yapılabiliyor. O hataları düzeltmek için her zaman çok şükür ikinci şansım oldu.
"SONRA HEPİMİZ 'GELSİN HAYAT BİLDİĞİ GİBİ' DİYORUZ"
‘Gelsin Hayat Bildiği Gibi’ izleyicilerin duygularına ziyadesiyle dokundu. Hangi özellikleriyle izleyicilerin ilgisine bu kadar mazhar oldu?
Bir kere zaten ‘Gelsin Hayat Bildiği Gibi’ diyoruz ya… İsmiyle müsamaha. Bu hepimiz için geçerli bir şey. Hepimizin başına bir şeyler geliyor. Düzeliyor ya da düzelmiyor. İyi gidiyor, kötü gidiyor… Sonra hepimiz ‘Gelsin Hayat Bildiği Gibi’ diyoruz.
"KARAKTERİ OKURKEN 'BU ERTAN' DEDİM"
Oyuncu seçimlerinde hangi kriterleri göz önünde bulundurdun?
Ben şimdiye kadar hep iyi oyuncularla çalıştım ve işe hep iyi oyuncularla başlarım. Fiziksel özellik olarak da oturduğunda zaten sorun kalmıyor. Karakteri okurken “Bu Ertan” dedim. Ertan ile konuştuk, geldi ve “Bu bana yazılmış” dedi. Öyle olunca zaten her şey çok doğru gidiyor. O karakter, senaryoda çok düzgün yazıldığında zaten o gözünün önünde canlanıyor. O canlandıktan sonra da başka bir tarafa gidemiyorsun.
Peki Devrim Özkan?
Devrim de şahane… Ertan’da olduğu gibi tam okurken “Bu da Devrim” dedim. Onun da bir işi vardı sonra o bitti ve denk geldi. Onunla da çok şahane çalışıyoruz.
Keza Özge Özberk de öyledir.
Özge tabii ki öyle.
"YAPIM EKİBİ BKM'DEN DOLAYI ZATEN ÇOK TECRÜBELİ"
Yönetmen olarak yapımın tepeden tırnağa her yapısından sorumlusun. Oyuncu seçiminden, set düzenine kadar… ‘Gelsin Hayat Bildiği Gibi’de senin için hayat nasıl geçiyor?
Teknik ekiple ve reji ekibiyle çok uzun süredir çalışıyorum. Yapım ekibi zaten BKM’den dolayı çok tecrübeli. O yüzden çoğu şeyi konuşmadan halledebiliyoruz ya da çok kısa sürede rayına sokabiliyoruz. Her dizinin ilk 2 - 3 bölümlük bir oturma süresi vardır. O oturduktan sonra çok rahat gidiyor. Bu işte de aynı şekilde benimle beraber çok eski ekip olduğu için çok rahat ilerledik.
"HERKESİN BİRBİRİNE KARŞI SORUMLULUĞU DEVREYE GİRİYOR"
Bir yönetmenin bir yapımdaki en büyük sorumluluğu nedir?
Herkesin birbirine karşı sorumluluğu devreye giriyor. Yapımın yönetmene, yönetmenin yapıma... Sonuç olarak ortak bir hayalle yola çıkıyorsun ve o hayali beraber gerçekleştiriyorsun. Sen bir dünya görüyorsun, yapım sana olanak sağlıyor ki sen o dünyayı yaratabilesin. İşte burada yönetmenin yapıma karşı sorumluluğu başlıyor. Onların beklentisini karşılamak, kendi beklentini de karşılamak… O açıdan BKM ile her anlamda çok rahatız ve çok rahat ilerliyoruz.
"ÖNCE HİKÂYE SONRA KARAKTERLER"
Bir dizinin izleyicinin ilgisine mazhar olabilmesi için olmazsa olmaz özellikleri nelerdir?
Önce hikâye, sonra karakterler… Hikâye derken de o hikâyenin devamlılığı. Her dizi için o devamlılığı tutturabildiğimiz sürece izleyici izliyor fakat bir yerlerde o tutarsızlıklar başladığında kan kaybetmeye başlıyorsun.
"DÜNYA STANDARTLARININ ÜSTÜNDEYİZ"
Ülkemizde hikâye yazımı konusunda yeterince iyi miyiz?
Çok iyiyiz. Biz her konuda çok iyiyiz. Biz gerçekten dünya standartlarının üstündeyiz.
Fransız oyuncu Samy Naceri ile bir röportaj yapmıştım. Bu konuya değinmiştik. “Bu kadar uzun süreli diziler çekilebiliyor olmasına cidden çok şaşırıyorum. Çok iyisiniz” demişti.
Sinema filmleri ortalama 100 - 110 dakikadır. Biz 140 dakika veriyoruz. Her dizi 140 dakika… En uzun dizi haftada 6 günde çekiliyor. Biz şimdi 5 güne düştük ama 6 gün de çeken var. Olacak bir şey değil.
"GERÇEKTEN BİLEN YOK"
Olacak bir şey değil ama nasıl olduruyorsunuz?
Bunun nasıl olduğunu ekipte gerçekten bilen yok. Bir şekilde oluyor. Bir yardımcı yönetmeni çağırsam, “Nasıl oluyor?” der ama oluyor. Çift ekip çalışıyoruz. Çift ekip olmadan zaten olmaz. “Hikâye ve yazarlar” dedin… Yurt dışında olan bizde olmayan şu var; zaman. Biz yazarlara “Al şu parayı, 1 - 2 sene yaz, gel” desek o zaman bambaşka şeyler konuşuyor oluruz. Ya da bir yönetmene, bir görüntü yönetmenine “Bu sahneyi 45 dakikada çekme de 2 günde şu kadar imkânla çek” desek bambaşka şeyler olur.
"HERKES OLAĞANÜSTÜ BAŞARILI"
Dizilerimiz zaten yurt dışında çok fazla pazarlanıyor, satılıyor, izleniyor. Sektörümüz olağanüstü çalışma mı gösteriyor yoksa olağanüstü becerikli insanlardan mı oluşuyor?
Hem olağanüstü çalışıyor hem de herkes, tüm sektör olağanüstü başarılı. Bu, dizinin tutup tutmamasıyla alakalı değil. Birçok bileşen var. Dizi tutar, tutmaz, o önemli değil ama gerçekten bu sektörde olan herkes olağanüstü başarılı.
Geçen gün Ali Özgentürk ile konuşurken “Dünyada en çok film yöneten yönetmenler kimler biliyor musun?” dedi. “Bilmiyorum” dedim. “Türk yönetmenler” dedi. “Yanlışın olmasın ağabey, bir bakayım” dedim. “Yok bakma, bizim yönetmenler. Çünkü her bölüm film çekiyorlar” dedi. Orhan Oğuz’u örnek gösterdi. “Yönettiği dizi 650 bölüm oldu. Adam aslında 650 film çekti” dedi.
Rekorlar kitabına geçmesi lazım.
Bence bu konuda bir girişimde bulunulmalı.
Evet, gerçekten öyle.
Türk dizileri yurt dışına satılıyor, ilgi de görüyor. Örneğin, İspanya’da sadece Türk dizilerini yayınlayan bir kanal var. Bu durumun böyle devam edebilmesi için sektöre ne gibi görevler düşüyor?
Hikâyecilere biraz daha alan açmamız lazım. Birtakım dizi kuralları var ya oralar bizim yazarları biraz değil, bayağı bir sıkıştırıyor. Biraz o alanların açılması lazım. Biraz daha onlara zaman verebiliyor olmamız lazım. 150 - 140 dakika ve bir sezon dediğinde, bizdeki bir sezon yurt dışında neredeyse 10 yıllık bir dizi hikâyesine tekabül ediyor. Çünkü onlar 40 dakika yayınlıyorlar. Biz çok hızlı tükettiğimiz için yazar bu kadar şeyi nasıl yazabilir? Benim çok yakın arkadaşlarımdan biri yazar Gökhan Horzum, “Hiçbir şey yapma, 90 -100 sayfa adını soyadını yaz bakalım kolay mı?” der. 3 - 4 günde yazıyorlar biz 5 günde çekiyoruz. Montajcı 3 günde montajlıyor, miksaj bir günde yapılıyor. Müzisyen, müziği 2 günde yapıyor. Bu sadece yönetmenlerle alakalı bir şey değil, komple ekipler çok acayipler. Bunu yurt dışında anlamaları mümkün değil.
"O ZAMAN TADINDAN YENMİYOR"
Senarist yazıyor. Örneğin, ‘Gelsin Hayat Bildiği Gibi’nin senaristi Gani Müjde… Gani Müjde’nin yazarlığını çok iyi biliyoruz. Burada senin senaryoyu yorumlama kabiliyetin devreye giriyor değil mi?
Sahnenin tasarımı, tasarlanması, gerçekleşmesi, o duygunun ekrana, izleyicilere geçmesi bizim işimiz oluyor. Orada olan bir duyguyu geçiremiyorsak zaten biz işimizi yapmamış oluyoruz. O duyguyu geçirip bir de üstüne koyabiliyorsak ne âlâ, ne âlâ... O zaman tadından yenmiyor.
"UMUT VERİYORUZ, DEĞERLERİ HATIRLATIYORUZ, YANLIŞLIKLARI GÖSTERİYORUZ"
‘Gelsin Hayat Bildiği Gibi’nin izleyicilere vermek istediği duygular ve mesajlar istediğiniz ölçüde gerçekleşti mi?
Gerçekleşti… Çok memnunuz. Bir kere umut veriyoruz, birtakım değerleri hatırlatıyoruz. Birtakım yanlışlıkları gösteriyoruz. Bir yerlere dokunuyoruz ve bunlar bizim için çok önemli. Yazar, BKM, oyuncular, hepimiz bu durumdan çok keyif alıyoruz.
"İZLEYİCİLERİ SİNEMAYA DAHA ÇOK ÇEKEBİLECEK PROJELER ÜRETİLMESİ LAZIM"
TV ekranlarından beyazperdeye yatay geçiş yapalım. Sinemanın geleceğini nasıl öngörüyorsun? Endişeyle karışık umutlu bir bekleyiş söz konusu…
Hâlâ duraklama döneminde olduğunu düşünüyorum. Evet, bir dijital alışkanlık var ama sinema, tiyatro gibi asla bitmeyecek bir mecra. Orada birtakım ekonomik sebepler var. Bence sinemada içeriklerin biraz değişmesi lazım. İzleyicileri sinemaya daha çok çekebilecek projeler üretilmesi lazım ama şu anda ekonomik sebeplerden dolayı da sinemaya bir şeyler yapmak çok zor hale geldi. Yapımcıların oralarda risk almaları artık zor.
"PROJELER ŞANSA YAPILMAMALI"
Belli bir dönemden sonra tekrar eski günlere döneceğimizi düşünüyorsundur.
Mutlaka… Dönmeme ihtimali yok. Öyle bir seçenek görmüyorum.
Deneyimli bir yönetmen olarak bu dönemde neler yapılması konusunda tavsiyelerin neler olur?
Projeler şansa yapılmamalı. Gerçekten tam 12’den vuracak, her şeyiyle 4/4’lük, izleyicileri küstürmeyecek, “İyi ki geldik ve şahane vakit geçirdik” diyebilecekleri filmler izletmemiz lazım ki devamı gelebilsin. Şansa bırakılacak bir şey kalmadı, belki de o bakımdan iyi olmuştur.
"ORADA DEVREYE DRAMA GİRİYOR"
Reklam yönetmenliğinden geliyorsun. Reklam filmi yönetmenlerinin film ve dizi çalışmalarında daha başarılı olduğuna yönelik bir makale okumuştum…
Aslında reklam ve drama birbirinden çok farklı. “Reklamda öğrendim” dediğiniz şeylere dramada baştan başlıyorsunuz. Çünkü reklam filmlerinde baktığın şey; satacağın üründür. Paketli, tertemiz… Burada izleyiciye geçirmen gereken üzüntü, mutluluk, sevinç, heyecan, korku, gerilim reklam filmlerinde yok. Reklam filmlerinde bir ürünü nasıl iyi satabiliyorsan onu yapıyorsun. Buraya geçip diziyi reklam gibi satmaya başladığında yanlış yapıyorsun. Çünkü orada drama devreye giriyor.
"İKİSİNİN DE AYARINI TUTTURMAK LAZIM"
Reklam filmlerinde yönetmenlerin çok kısa sürede en etkili anlatma becerisinin bu başarıda önemli pay sahibi olduğunu düşünüyorum.
Reklam filmlerinde daha detaycı oluyorsun ama dramada o detaycılık işe yaramayabiliyor. Aslında ben bunu şöyle anlatıyorum; doğruyla güzel arasındaki açmaz... Reklam filmlerinde güzel; doğru… Sinema ve TV’de ise doğru; güzel. Tam açıklaması bu. İkisinin de ayarını tutturmak lazım. O da zaman içinde oluyor.
"BELLİ BİR SEVİYENİN ÜSTÜNDE OLUYORLAR"
Deneme çekimlerinde özellikle nelere dikkat ediyorsun?
“Hemen refleks alabilir miyim? Hemen bir değişkenliğe uyum gösterebiliyor mu?”… Ona bakıyoruz. Zaten çağırdığımız oyuncular belli bir seviyenin üstünde oluyorlar. Sadece ona bakıyoruz.
"SETTE BÜYÜLENDİM... BAYAĞI BİR AŞK"
Yönetmenlik hikâyenden söz edelim. Nasıl bir kırılma anı yaşandı da yönetmen olmak istedin?
O çok enteresan bir hikâye. En başından soruyorsan. Okul hayatım çok kötü gidiyordu. Dayımın oğlu reklam yapımcısı, kendisi işinde çok iyilerden biri. Bir gece sektörde herkesin aldığı paralardan konuşuluyordu. “Beni de reklama al” dedim. Tamamen öyle başladı ama ilk girdiğim gün, ilk gördüğüm sette büyülendim. Bayağı bir aşk… Işıklar, kameralar, kostümler, heykeller… Böyle çok acayip bir dünya. Kamera asistanı olarak başladım sonra görüntü yönetmenliği, oradan da yönetmenlik. Öyle, “Küçükken bir kameram vardı ve ben önüme ne gelirse çekerdim gibi bir hikâyem yok. Ben sadece çok hayalperesttim.
"YÖNETMEN KENDİ TARZINI BULMALI"
Aslında yönetmenlik senin hayatının ‘ikinci şans’ı olmuş.
Aynen. Çok hayalperesttim.
Başarılı bir yönetmende olmazsa olmaz özellikler nelerdir?
Bence yönetmen, kendi tarzını bulmalı. Kendi iç duygusuyla ne yapıyorsa yapmalı. En önemli etmen bu.
"BUNU BAŞARAN BİRÇOK YÖNETMEN VAR"
Bizim sektör kendi tarzını uygulamaya yeterince uygun mu? Bildiğim kadarıyla bu konuda çok direndin.
Evet, mutlaka kendine bir alan yaratıyorsun ve bizde bunu başaran çok yönetmen var. Baktığında evet, “Bu o yönetmenin işi” diyebileceğin çok yönetmen var ama bu sinema sektörü için geçerli. Dizi sektöründe biraz birçok bileşeni bir araya getirirken kollaman gereken yerler var. O yüzden dizide “Çok kendi tarzımda çekiyorum” diye bir şey söylemen zor. Sinemada ya da dijital filmlerde daha çok söyleyebilirsin.
ÇOK OKUYACAK ÇOK HAYAL KURACAK"
Yönetmen olmak isteyenlere başlıca tavsiyen ne olur?
Çok okuyacak… Her şeyi okuyacak. Çok hayal kuracak… Müziği takacak kulağına, hayal kuracak ve o hayallerin peşinden gidecek.
Herkesin mesleği adına beslenme kaynakları vardır. Seninkiler nelerdir?
Benimki bunlar. Okurken bir sürü şey beliriyor. Dinlerken bir sürü şey beliriyor. Bir şeyi gördüğünde beliriyor. Ben oralardan besleniyorum. Hayal etmekten besleniyorum.
"HEPİMİZ ONLARI İZLEYEREK BÜYÜDÜK"
Geçmişte bir Yeşilçam sinemamız vardı. Yeşilçam döneminde çalışan birçok oyuncu, “Yeni dönem sektör, bizi kabul etmiyor” diye zaman zaman yakınıyor. Öyle midir? Öyleyse nedendir?
Bu, aslında projelerle çok doğru orantılı. Yoksa biz hepimiz onları izleyerek büyüdük. Doğru karakter olmayabilir ya da öyle bir şey oluyor ki az rol oluyor. O zaman da teklif edemiyorsun.
Evet, “Bu rolü teklif edemem. Çünkü çok az süreli bir rolü var” gibi düşüncelerden dolayı teklifte bulunmaktan çekiniliyor.
O zaman teklif edemiyorsun.
"BÜYÜDÜKÇE KÜÇÜLMEYİ ÖĞRENMELERİ LAZIM"
Yeni nesil oyuncular arasında geleceğinin çok parlak olduğunu düşündüğüm kişiler var. Yeni nesil oyuncuları nasıl değerlendiriyorsun?
Çok çalışkanlar. Bizde de çok sıfır oyuncu var, yani ilk işleri ‘Gelsin Hayat Bildiği Gibi’ olan. Çok başarılı, çok eğitimli, çok disiplinliler ama onlar için en büyük tehlikeyi sosyal medya olarak görüyorum. Sosyal medyada takipçi sayısı arttıkça, yani büyüdükçe küçülmeyi öğrenmeleri lazım. Kural bu ve asla setteki herhangi birinden farklı bir iş yapmadıklarının idrakinde olmaları lazım.
Örneğin sosyal medyada çok takipçi sayısına sahip olmak kendini olduğundan daha büyük görmene neden olur. Ki bu bence çok büyük bir tehlikedir.
Çok tehlikeli... Bunu başarabilen var, bundan etkilenmeyen var. Başaramayan var ama işin özü; büyüdükçe küçülmeyi bilmek. Mütevazi olmak... Hep ilk başladığın işi, son işin olabileceğini düşünmek gerekiyor.
"SOSYAL MEDYA AVANS VERİYOR AMA... "
Zaman zaman “Yapımcılar, yönetmenler sosyal medyadaki takipçi sayısına göre oyuncu seçiyorlar” diye söylentiler çıkıyor. Öyle midir?
Yapanlar var ama ne kadar başarılı olunuyor? O tartışılır. O karakteri giyebiliyor mu? Yaşatabiliyor mu? Ona bakmak lazım.
Sosyal medyanın herhangi bir yapımın izleyici sayısına katkısı olduğunu düşünüyor musun?
Sosyal medya duyulabilirlik anlamında bir avans veriyor ama yine senin projen iyiyse ilerleyebiliyorsun. İyi değilse ne yaparsan yap olmuyor. İster sosyal medyada yayınla, ister reklam ver, istersen şehri en müstesna yerlerini afişlerle donat. Hiçbir şey fark etmiyor.
Sonuçta işin özü, işin ne kadar kaliteli olduğu.
Evet, aynen öyle ama ilk başında bir avans ve duyulabilirlik imkânı tanıyor.
Dizilerimiz yurt dışında bu kadar başarılıyken sinema filmlerimiz değil. Sence bunun nedeni nedir?
Biz onların tanıtım bütçelerine burada film çekmeye çalışıyoruz. O yüzden bizim oralarla yarışmamız çok zor. Ayrıca bir yazara 1 - 2 yıl süre vermen lazım.
"ZAMAN EŞİTTİR PARA... O DA KALİTE"
O yazarın da bu zaman zarfında geçimini sağlama ve kendini geliştirme adına belli bir gelire sahip olması lazım.
Tabii... Onun ücretini ödemen lazım. Yönetmene “Al, hiçbir iş yapma. Sadece bununla 6 ay ilgilen” demen lazım. Sonra hazırlık, görüntü, sanat, kostüm... Ekipte kim varsa “Gelin kardeşim, 6 ay bunun araştırmasını yapın, 6 ay çalışın” demen lazım. O yüzden zaman eşittir para... O da kalite.
Dizilerimiz yurt dışında çok rağbet görüyor. Bu durum yönetmenlerin ve oyuncuların yurt dışına açılıp uluslararası yapımlarda yer alma şansını arttırıyor mu?
Bence arttırıyor ki bizim oyuncularımız gerçekten çok iyi. Mesela, senaryo geliyor, ertesi gün sete çıkıyoruz.
"BU OLACAK BİR ŞEY DEĞİL"
Bunun gerçekten olağanüstü bir beceri olduğunu düşünüyorum.
Gerçekten olağanüstüler. Bazen de sete çıkıyoruz. O an senaryoyla ilgili aklımıza bir şey geliyor ve “Öyle değil de böyle yapalım” diyoruz ve anında oluyor. Bu olacak bir şey değil. Dünyadaki diğer oyunculara söyleseler “Sen delirdin herhalde. Şu an nasıl değiştirebilirim?” der.
Biliyorsun, yurt dışında 2025’te çekilecek olan filmin senaryosu oyunculara şimdiden yollanmış oluyor. Avans da veriliyor. O oyuncu hayatını idame ettirme adına hiçbir kaygı yaşamadan rolüne kafası rahat bir halde uzun süreli çalışabiliyor.
İşte, aynen bu. Tabii onlarda şöyle bir olanak da var. Oralarda telifler çok düzgün alındığı için de hayatını idame ettirme kaygısı yaşamıyor. Geliri devam ettiği için o süre zarfında kendini geliştirmeye devam ediyor. İzliyor, okuyor, geziyor. Buradaki oyuncular ise hemen başka bir işe başlamak zorunda ki hayat devam edebilsin.
‘Gelsin Hayat Bildiği Gibi’nin 23. bölümünde;
Yakalanan 'Serdar' hemen sorguya alınırken, 'Serdar’ın konuşmaması ve avukatını istemesi işleri yavaşlatır. Gelen avukatın sunduğu teklif 'Serdar’ı bir yol ayrımına sürüklerken verdiği karar, Yılan ekibini zora sokar.
'Payaslı', 'Songül’ün son günlerde yaşadıklarından sonra onu dışarıda yemeğe çıkarmaya karar verir. 'Songül' lüks bir mekâna gideceklerini düşünürken 'Payaslı’nın onu getirdiği yere biraz şaşırır ancak ilerleyen saatlerde gittikleri yerin her ayrıntısının 'Payaslı' tarafından ne kadar ince düşünüldüğünü bir kez daha anlar.
'Zülfikar’ın şartlı tahliyesi yanmasın diye eve dönmek zorunda kalan 'Melek' her saniye 'Celal’in telefonunu ele geçirmeye çalışır ama bir türlü başaramaz. Gün sonunda telefonun hiç beklenmeyen bir adrese gitmesi 'Melek' ve 'Aylin’in iş birliği yapmasına neden olur.
'Mert’in mahkemesi gerçekleşir. 'Gizem’in mahkemedeki sorulara verdiği cevaplar ve eldeki deliller 'Mert' için işleri daha da çıkmaza sokar. Bir kez daha 'Mert’in içeriye girme ihtimaliyle yüzleşen 'Derya', 'Kıvanç’ın desteğiyle bu zor günleri atlatmaya çalışırken 'Payaslı', 'Yaver' ve 'Songül' ise 'Mert’in suçsuzluğunu kanıtlayacak delillerin peşine düşer. Kayıkhaneyi ziyaret eden 'Sadi' ve 'Yaver’i kötü bir sürpriz beklemektedir.
Gönder