adscode
adscode

ABD üsleri ve meşru müdafaa hakkı

ABD üsleri ve meşru müdafaa hakkı

Bir aydır devam eden İsrail saldırıları, “meşru müdafaa hakkı” kapsamında gösterilmeye çalışılıyor..

İsrail öyle diyor. Avrupa öyle diyor. Amerika öyle diyor..

Meşru müdafaa, hukuksal bir kavram..

Türk Ceza Kanunu’nda 25. maddede düzenlenmiş..

“Kendisine veya başkasına yönelmiş haksız bir saldırıya karşı o anki durum ve imkanlarla, saldırı ile orantılı bir şekilde saldırıyı engellemek” diye tanımlanıyor..

 Türk Ceza Kanunu’nda 25. maddede meşru savunma, bir hukuka uygunluk sebebi olarak kabul ediliyor. 

Sonraki maddelerde, “Saldırıyı defetmek için orantılı karşı güç kullanan kimse, meşru müdafaa hükümleri gereği cezalandırılmaktan kurtulur” deniliyor..

Uluslararası ilişkilerde de meşru müdafaa düzenlemesi var.

BM Antlaşması 2/4 nolu maddesinde genel hüküm olarak, “kuvvet kullanma” yasağı var, ama istisnası da aynı antlaşmanın 51. maddesinde “meşru müdafaa” olarak belirtilmiş..

Madde şöyle:

“Bu Antlaşmanın hiçbir hükmü, Birleşmiş Milletler üyelerinden birinin silahlı bir saldırıya hedef olması halinde, Güvenlik Konseyi uluslararası barış ve güvenliğin korunması için gerekli önlemleri alıncaya dek, bu üyenin doğal olan bireysel ya da ortak meşru savunma hakkına halel getirmez.”

Antlaşmadan çıkarılan sonuç, meşru müdafaanın zaruret, aciliyet, orantılılık olmak üzere üç ön şartı olduğudur.

Bu kapsamda soralım: İsrail’in Gazze’yi bombalaması, meşru müdafaa mıdır?

Ortada ne zaruret vardır, ne aciliyet, ne de orantılılık..

Ayrıntıya girmeyelim..

Karşımızdaki soykırımcılar, bebekleri öldürüyor..

Bebeğe yapılan saldırıyı, kim ve nasıl, “meşru müdafaa” olarak öne sürebilir..

Katil İsrail, hastaneleri bombalıyor.

Hastanenin bombalanmasının, meşru müdafaa olduğunu, kim söyleyebiir?

Meşru müdafaa hakkının olabilmesi için, öncelikle bir hakkın çiğnenmesi gerekir..

İsrail’in hangi hakkı çiğnendi ki, Filistin’e saldırma hakkı olsun?

Meral Akşener ve CHP’li ortaklarından, Filistin’i terörist ilan edenler” diyecek ki, “HAMAS roketlerle İsrail’e saldırdı ya.”

HAMAS’ın roket attığı alanlar, Birleşmiş Milletler’in defalarca hatırlattığı 1967 sonrasında, işgal edilen, Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan’ın tanımlaması ile gasbedilen topraklar.

O toprakların sahibi, zaten İsrail değil ki, hakları çiğnenmiş olsun. 

Filistinliler, kendi sahibi oldukları toprakları geri almak için başvurdukları eylem, bir hakkın çiğnenmesi değil ki, karşı tarafa meşru müdafaa hakkı versin..

Tanımı bir daha okuyun..

“Haksız saldırı” halinde meşru müdafaa hakkı” doğabilir..

“Haklı” bir fiil var ise, bunun sonrasında “meşru müdafaa” hakkı doğmaz..

Kaldı ki, sivillere yönelik katliamların başlangıcı, İsrail’in aylardır devam eden planlı cinayetlerine dayanıyor.

İsrail, bir ay önce, iki ay önce, üç ay önce, Filistinli sivilleri öldürdüğü için, Filistinliler meşru müdafaa haklarını kullanarak, 7 Ekim’deki operasyonu başlattılar..

Meşru müdafaa hakkını kullanana karşı, ilk saldırgan taraf, “biz de meşru müdafa hakkımızı kullanıyoruz” diyemez..

Bunlar da bir yana..

Amerika’nın, Akdeniz’e yolladığı uçak gemisinin statüsünü değerlendirmeliyiz.

Amerika’nın, Akdeniz’de bir toprağı, denizde sahibi olduğu bir alanı var mı?

Yok..

O uçak gemisi, Akdeniz’e, ne için geldi?

İsrail’e koruma amacıyla geldi..

İsrail’in Gazzelileri katletmesi sırasında, “Hoop, ne yapıyorsunuz. Biz buna seyirci kalamayız” diyen, üçüncü devletler olursa, onlara engel olmak için, ABD uçak gemisi, kendisine ait olmayan sulara geldi..

Oysa, Amerika’nın da, İsrail’in de üyesi olduğu Birleşmiş Milletler’de böyle bir hak, kimseye verilmiyor..

İsrail bir saldırıya muhatap ise, bir başka devletin, BM kararı olmadan, korumaya geçmesi mümkün değil..

“Biz yaptık, oldu” diye cevap veriliyorsa..

İşte o zaman, “hak” değil, “hukuk” değil, “güç” devreye giriyor demektir.

“Güç bende, istediğimi yaparım” diyenlerin, teknik açıdan üstünlükleri olabilir..

Radarları, uçakları, bombaları olabilir..

Ama bir de coğrafi açıdan üstünlüğü elinde tutan, İslam ülkeleri var..

İslam ülkelerinin, “Hop, bir dakika” dediği an..

“Akdeniz’de herhangi bir hakkı olmayan uçak gemisinin bulunması, bizim güvenliğimizi tehdit ediyor” dediği an..

Bölge ülkelerine ve bölge insanlarına “meşru müdafaa hakkı”nı kazandırır..

İsrail, zaten işgal ettiği alanda saldırıya uğradığına göre, “Bizim bir hakkımız çiğnendi, meşru müdafaa hakkımızı kullanıyoruz” diyemez ama..

Bölgedeki toplumlar, ABD gemisi sebebi ile güvenliklerinin tehdit altına girdiğini belirterek, meşru müdafaa haklarını kullanabilirler..

Ki, dün Hizbullah lideri Nasrullah, “Savaşın sorumlusu ABD, İsrail bir maşa. ABD bedel ödemeli. ABD üslerine saldıracağız” dedi.

BM Genel Kurulu, “ateşkes” diyor..

İsrail “takmıyorum” diyor.

ABD, Güvenlik Konseyi’nde alınmak istenen “ateşkes kararı”nı veto ediyor. Ama ardından Genel Kurul üçte iki çoğunlukla ateşkes kararını tekrar kabul ediyor. Bu dakikadan sonra, ABD’nin uçak gemisini (Zaten hukuka aykırı olarak yollamıştı. Ama ateşkes kararından sonra, artık hukuksuzun hukuksuzu haline geldi.) hemen geri çağırması gerekirken, maalesef bu da yapılmadı..

O zaman, herkes, hukuka aykırı yaptığı işlemlerden sorumlu olacak.

BM kararına rağmen, bölgede bulunan uçak gemisine yönelik bir saldırı, “meşru müdafaa” kapsamında değerlendirilecek.

Ki, Hizbullah lideri Nasrullah, işin daha pratiğini dile getirdi, “Irak ve Suriye’deki üsleri hedef alacağız” dedi..

Hizbullah böyle bir saldırıyı organize edebilir mi, edemez mi?

Bunu zaman gösterir..

Ama artık bunun dillendirilmesi, Hizbullah yapmasa da, bir başka grubun benzeri bir eylemi gerçekleştirme ihtimali, ABD’nin bölgedeki eşkıyalığının sonudur..

ABD’nin eşkıyalığı sona ererken, lehine eşkıyalık yaptığı İsrail’in de katliamının sonuna yaklaşılmış demektir.

İlk Yorumu Siz Yapın

Gönder