adscode
adscode

Yeryüzü kabuğunun kralı

Uzatmadan konuya girelim

Ben, “Yeryüzü kabuğunun kralı” Prof. Dr. Celal Şengör'ü, hem çok severim hem de çok inanırım!

Bizim Fatih Altaylı'nın kankasıdır. Çünkü Fatih, televizyon programlarında, ona “Celal” diye hitap eder.

Sayın, bey, hocam sıfatlarını takma ihtiyacını duymadan!
Ben de severim, böylesine ekran samimiyetini!
Bu konuda eleştirim yok!

Celal Şengör, Türkiye'de en kaliteli eğitim görmüş şanslı kişiler zirvesinde hep yer almıştır.
Bunun nedeni, gerçek burjuva bir ailenin çocuğu olmasından kaynaklanır.
Hem de çok sıkı bir burjuva ailenin. Hem babadan, hem kayınpeder tarafından!

Aile geçmişini anlatsam, koca bir romana dönüşürdü. Hem de Orhan Pamuk'un, “Cevdet Bey ve Oğulları” adlı ilk romanından daha çok satacak kalın bir kitap olurdu!
Onun için, parça pöçük anlatacağım!
Önce şu notu düşmem gerekir:

Yurt dışında yaşarken, okur gibi yapan bir çok zengin çocuğu ile tanıştım. Gittikleri okulların değersizliğine de, öğretim süresindeki özel yaşamlarına da, tatlı hayatlarına da yakından şahit olmuşluğum vardır.

Hatta bazılarını, memleket hasreti çekmemeleri için bağrımıza basıp, annelerinin yemeklerini ikram etmişliğimizi söyleyebilirim.
Rahmetli karımın çok emeği olmuştur bu çocukların üstünde.
Bize neyse, babalarının paralarının çarçur edilmesine çok üzülürdük!

Gelelim Celal Şengör'e!
Bu parlak geçmişi nasıl özetleyebilirim bilmiyorum? Başlayalım bakalım becerebilecek miyiz:
Eğitime Şişli Terakki Lisesinin ilkokulunda başlamış. Ancak, 5. sınıfta öğretmeni ile tartışması üzerine okuldan atılmış.

Yani daha ilkokul sıralarındayken “itirazcı” olmuş.
Daha sonra Bayezid İlkokulu’da ilkokulu tamamlamış. Ortaokulu Işık Lisesi'nde bitirdikten sonra, 1969’da Robert Lisesi’in sınavlarını kazanmış. Kolej'den sonra, öğrenimine devam etmek üzere ABD’ye gitmiş.

Oradaki seçkin üniversiteleri bitirip, master ve doktora tezlerini vermiş.
ABD Ulusal Bilimler Akademisi, Amerikan Felsefe Topluluğu, Rus Bilimler Akademisi ve Sırp Bilimler ve Sanatlar Akademisi üyeliğine seçilmiş.

Mehmet Fuat Köprülü’den sonra, Rus Bilimler Akademisine seçilen ikinci Türk profesörü olmuş. Alman Jeoloji Derneği tarafından da Gustav Steinmann Madalyası verilmiş.
Başarıları, anlat anlat bitmez!

Ayrıca iyi bir gurmedir de. Lezzetli yemek yemeyi çok sever. Sabah kahvaltısında, taze acı badem kurabiyesi olursa çok mutlu olur!

Sevgili eşi Oya Hanım engellemese, cüsse olarak beni geçebilir!
Bu kadar cümleden sonra Şengör'ü sevdiğimi ve taktir ettiğimi anlamışsınızdır.
Ama bu konunun da “Aması” var!

Bir açık oturumunu birlikte izlediğimiz, gazetecilik okulu profesörü (kendisi Türkçe'yi iyi bilir) Matt Powers, hoçayı çok “ukala” buldu. Karşısındakini bilgisiyle ezmekten keyif aldığını söyledi!

Yıllardan beri izlediğim Şengör, “en iyi ben bilirim” demeyi (belki de haklı olarak) çok seviyordu.

İyi bilirim ki, bu ülkenin aydın insanlarının çoğu, orta-alt sınıf gelirli ailelerden çıkmıştır. Örneğin, bir bilim dalında ilk Nobel ödülünü alan Prof. Dr. Aziz Sancar, Mardin'in Savur ilçesinde doğmuş, ana dili Arapça olan bir çiftçi ailesinin sekiz çocuğundan biriydi.

Şengör'le aynı işi yapan çok kıymetli profesörlerin çoğunun da, mütevazı ailelerin çocukları olduğunu, ne zorluklara direnip, okul sıralarında dirseklerini çürüttüklerini biliyorum.
Çünkü ben de orta sınıf bir memurun çocuğuydum ve aynı zorlukları yaşadım!

Hele, Fatih'in, “Celal” diye hitap ettiği bir programda, bir meslektaşını, “O dil falan bilmez, okuduğunu anlamamıştır” demesi, yüreğimin çatırdamasına neden oldu.

Bir de, Şengör Hoca'nın üst rütbeli askerlerle telefonla konuşurken bile ayağa kalkması, oligarşinin önemli bir yönetim biçimi olmasını savunması biraz kırdı beni.

Ki bu çocuk, ilkokuldayken bile isyan etmeyi becermişti!
Hele hele Kenan Evren'i ve 12 Eylül'ü savunması da çok şaşırttı beni.
Ama tüm bunlar, onun dünyanın en saygın bilim adamı olması inancımı değiştirmedi!
Celal Hoca'nın “mini biyografisi” böyle!
Onunla, mutfak konusunda ukalalıklar yapacağım bir yemeği yemeyi sabırsızlıkla bekliyorum!

İlk Yorumu Siz Yapın

Gönder