adscode
adscode

Made In USA

ABD 1970lerin sonunda Türkiye de 2 oluşumun önünü açtı palazlanmasını büyümesini sağladı PKK ve FETÖ

1980 öncesinde Abdullah Öcalan’ın istihbaratla ilişkileri, gözaltına alınıp bırakılması, o baskı döneminde elini kolunu sallayarak örgütlenebilmesi PKK tarihinde hep karanlık nokta olmuştur. Öcalan, 12 Eylül darbesini Kenan Evren’den bile önce haber aldı, Suriye’ye kaçtı. 80 sonrası PKK, kendi içindeki infazların yanında bütün Kürt sol hareketleri ortadan kaldırdı, sadece Kürt solunun değil, Türkiye solunun adeta tek örgütü haline geldi. 1991’deki 1. Körfez Savaşı, PKK’nın daha da güçlenmesini sağladı, PKK bu süreçte ABD’den lojistik desteği de aldı. PKK, Türkiye, İran, Irak, Suriye dörtgeninde ABD çıkarları doğrultusunda her türlü kirli işin taşeronu, aynı zamanda uyuşturucu trafiğini kontrol eden bir örgüt oldu.

PKK, Türkiye-ABD ilişkilerinde büyük sorun olmaya başlayınca nihayet ABD Öcalan’ı gözden çıkarmış, kendi elleriyle Türkiye’ye teslim etmiş, ama örgütün çökmesini de engellemiştir. ABD’nin 2015’te güya IŞİD’le savaşmak için kurduğu SDG adlı oluşumun PKK’nın uzantısı olduğunu bizzat ABD’liler kendileri de itiraf ettiler. ABD şu anda Türkiye’nin ve tüm dünyanın gözü önünde PKK terör örgütünün uzantısına eğitim veriyor, silah ve lojistik sağlıyor.

 

FETÖ’nün hikâyesi de benzer. Elebaşı Fetullah Gülen’in hayatında da 70 öncesinde flu alanlar var. Sıradan bir vaiz olmasına rağmen karanlık irtibatlara sahip. 12 Eylül’ü o da önceden haber alıyor. Sızıntı Dergisi’nde darbe öncesinde özlemler, darbe sonrasında güzellemeler dile getiriliyor. 12 Eylül’ün arananlar listesinde olmasına rağmen Fetullah Gülen’e asla dokunulmuyor. Birkaç kez “yanlışlıkla” gözaltına alındığında ise binbir özürle serbest bırakılıyor. 12 Eylül’ün dindarlara ağır baskıları devam ederken, Fetullah’ın müritleri daha 80’lerin başında soruları çalıp askeri okullara sızabiliyorlar. Fetullah Gülen 28 Şubat’ı da gönülden destekliyor. ABD, 28 Şubat sonrası ajanını merkeze çekiyor. Dünyanın birçok ülkesinde okullar açmasını, Amerikan muhibbi gençler yetiştirmesini sağlıyor. Her ülkede okullar ABD himayesinde ayakta kalıyor. Bu okullarda yetişenler ülkelerinde önemli makamlara sızıyorlar.

15 Temmuz sırasında bazı Amerikalı yetkililerin darbeye destek verdiklerini, darbe başarısız olunca ABD’nin Fetullah’ı göstermelik olsa bile sorgulamadığını hatırlatalım.

Erdoğan’ın 2009’daki “One Minute” çıkışı ve ardından Filistin direnişine daha güçlü destek vermesi ABD’yi rahatsız etti. Hakan Fidan’ın MİT Başkanı yapılması ise ABD açısından bardağı taşıran son damla idi. Bu arada Erdoğan PKK’ya karşı kararlı bir mücadele veriyordu. Asker ve polisin içine sızmış FETÖ militanları, kardeşleri olan PKK’ya karşı son derece müsamahakâr davransa da, Erdoğan PKK’yı bitirmek, Kürt meselesini çözmek konusunda kararlı adımlar atıyordu.

 

ABD’nin, yıllarını verdiği 2 örgütü gözden çıkarmaya elbette rızası olmayacaktı. Erdoğan iktidardan indirilmeliydi. Ama nasıl? Ana muhalefet partisi CHP, Deniz Baykal yönetiminde iktidara alternatif olamıyordu. O halde değişim CHP’den başlamalıydı. Kaset skandalıyla Baykal gitti, Kılıçdaroğlu CHP’nin başına getirildi. Önce Gezi, ardından 17-25 Aralık müdahaleleriyle Türkiye istikrarsızlaştırılmak istendi. Başaramadılar. 2014’teki iki seçim Erdoğan’ın zaferiyle sonuçlanınca ve aynı zamanda Erdoğan FETÖ’ye karşı tasfiye harekâtını da başlatınca, 15 Temmuz darbe girişimi yapıldı. O da başarısız oldu.

15 Temmuz sonrası FETÖ adeta jiletle kazınır gibi kazındı. FETÖ’nün güvenlik teşkilatlarından temizlenmesiyle birlikte PKK bitme noktasına geldi. Şu bir gerçek ki, ABD YPG’yi korumasa ve Fetullah ABD’de elde tutulmasa, PKK da, FETÖ de tarih olacaklardı.

Özetle anlattığım bu tasarım, komplo teorisi kurmak için uydurulmuş muhayyel parçalardan oluşmuyor. Bunlar gerçekler.

 

ABD Başkanı Joe Biden’ın, New York Times’a verdiği bir röportajda, “Türkiye’de muhalif liderleri desteklediğimizi açıkça göstermemiz lazım. Erdoğan bedel ödemeli. Muhalif liderlerden daha çok verim almalı ve onları güçlendirmeliyiz” sözleri bile, yaşananların kurgu ya da komplo teorisi değil, ABD yapımı bir tasarım, bir plan olduğunu göstermeye yetmez mi?

7’li masanın esasen 3 ayağı var: FETÖ, PKK ve Kılıçdaroğlu. Diğerleri teferruat.

Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş ya da bir başka bir isim değil de ısrarla Kemal Kılıçdaroğlu’nun aday yapılması tesadüf olabilir mi?

Meral Akşener’in masadan kalkıp, zehir zemberek sözler söyleyip sonra masaya dön(dürül)mesi gerçekten uzlaşma neticesinde mi oldu?

 

Kandil’den her gün “umut dolu” açıklamalar yapılması, HDP adaylarının Demirtaş’ı, hatta Öcalan’ı çıkaracaklarını sevinçle söylemeleri öylesine hadiseler mi?

PKK ve sempatizanları için adeta kutsal bir mekân olan, PKK’nın kurulduğu Diyarbakır’ın Fis Köyü’nde, bir CHP milletvekilinin “Bahar gelecek” videoları yayınlaması sıradan bir vaka mı? Ali Babacan’ın YPG’den bahsederken “terör örgütü” diyememesi dil sürçmesi mi?

Kaçak FETÖ’cülerin ülkeye dönmek için bavul hazırlığı içinde olmalarına ne demeli?

7’li masadan şu ana kadar, PKK ve FETÖ kelimelerini duydunuz mu? “Terör” gibi genel geçer bir kelimeyle süreci geçiştirdiklerini fark etmediniz mi?

 

Örnekleri çoğaltmak mümkün.

ABD, Türkiye’de yapılacak seçime bütün gövdesiyle müdahil olmuş durumda. Elbette ülkeye doğrudan askerleriyle girecek değil. Bugünler için hazırladığı ajanlarıyla, adamlarıyla, örgütleriyle sahada.

Kendini Türkiye’den çok ABD’ye, bu aziz milletten çok Batı’ya ait hissedenlerin bu apaçık tasarım karşısında sinsice susmaları gayet doğal. Türkiye bu gizli ihanetlere 150 yıldır şahit oluyor. Ya vatanını, milletini sevenler, milliyetçi olduğunu söyleyenler bütün bu olup bitene ne diyor, bu tasarımın içinde ne arıyorlar? AK Parti sofrasından karınları doyunca kalkıp giden, şimdi de bir leş sofrasında itilip kakılanlar bu tasarımı ve ne için kullanıldıklarını görmüyorlar mı?

Kimse kusura bakmasın, kimse de küçük bahanelere sığınıp vicdanını rahatlatmaya çalışmasın: 14 Mayıs seçimlerinde Kılıçdaroğlu’na verilen her oy, ABD’nin Türkiye’ye dolaylı müdahale planına verilen destektir. Kılıçdaroğlu’na verilen her oy, PKK’ya mühimmat, FETÖ’ye umuttur.

Es kaza iktidara gelse, Kılıçdaroğlu’nun ülkeye ödeteceği bedelin vebali, ona oy verenlerdedir. Demokrasi ve sandığın, vicdanı olanlar için böyle de vicdani bir neticesi vardır.

İlk Yorumu Siz Yapın

Gönder