adscode
adscode

İstanbulun nüfus problemi

Bayramın ilk günü gördüğümüz kalabalık bir kaosun değil bir endişenin ve karamsarlığın habercisidir

Bayramın ilk günü gördüğümüz kalabalık bir kaosun değil bir endişenin ve karamsarlığın habercisidir. Sirkeci–Sultanahmet arası Eminönü Meydanı ve vapur iskelesi, Sultanahmet’in bizatihi kendisi ve Divanyolu kalabalığın değil bir kıyametin görünümüne sahipti. Üç tarafı bir yarımadanın, daha doğrusu bir köprünün içine tıkıştırılan 20 milyon insan adım atamıyor.


Bayram boyu İstanbul’un manzarası çok yeknesak ama endişe verici haldeydi. Daha doğrusu hüzünlendiren bir görünümdeydi. Benim çocukluğumda 1955 nüfus sayımında İstanbul’un kendine has karmaşası, temelde tramvay ve otobüse dayanan sıkışık trafiği şehirde bazıları Avrupa’ya kıyasla “cık cık cık” çekseler de bir renk olarak addedilebilecek bir görünümdü. Şebeke suyu bugünküne göre kıttı. Hayat ise daha canlı, verimli ve kültürel alışverişi mümkün kılan, gelenek yaratan bir mekanizmaydı. Bugünkü kalabalık ise renk ve üretimden çok sıkıntı yaratıyor.

MÜTEVAZILIĞINI KAYBETTİ

1960’ta şehrin nüfusunu 1.5 milyon kadar veriyorlar. 1950’de bu bütün vilayetin nüfusuydu ve İstanbul henüz vilayet ve belediye sınırlarına ayrı ayrı sahipti. 1970’te nüfus 1 milyon daha arttı. Asıl korkunç gelişme 1980’le 2000 yılları arasındadır. Oradan itibaren sınırlar aşıldı. Zavallı İstanbul güzelliklerini, tarihi eserlerini korumaya çalışıyor ama onu anlamayan birtakım kuvvetler tahrip ediyordu. Fakir bir şehir değildi ama çapaçullaşıyordu. İstanbul’a açgözlülük ve görgüsüzlük hâkim olmuştu. Eskisi gibi mütevazı değildi, acayip binalar ve gökdelenler yükselmeye başladı. Su şebekesi eskisine göre daha yaygın dağıldı ama kullanım ayrı şey. Umumi nakil vasıtalarında burnun direği kırılmadan gezmek mümkün değil. Eski fakir ve su sıkıntısı çeken İstanbul’da temizlik kurallarına sahip olan, buna gayret eden bir nüfus vardı.

İstanbul, yarattığı zenginlik ve milli gelir ortalaması itibarıyla dünyanın başka bir grubuna, Kuzey Akdeniz’e aitti ama Güneydoğu Asya’da Hindistan alt kıtasında ve Afrika’da doğan aşırı kalabalık, gecekondu metropollerin dağınıklığı da gelip yerleşti. Bugün bunu görüyoruz. Yeşil alanı olmayan (ama hiç olmayan) 1 milyon civarındaki nüfuslu ilçeler, eski anıtların profillerini yıkan yapılanmalar şehre hâkim.

Bayramın ilk günü gördüğümüz kalabalık bir kaosun değil bir endişenin ve karamsarlığın habercisidir. Sirkeci–Sultanahmet arası Eminönü Meydanı ve vapur iskelesi, Sultanahmet’in bizatihi kendisi ve Divanyolu kalabalığın değil bir kıyametin görünümüne sahipti. Kazara orada bir kebapçı veya dönerci dükkânında hafif bir yangın çıksa büyür, hiçbir itfaiye aracı gelemezdi. Onu bırakın bir provokatör, “Yangın var,” diye bağırsa dağılan kalabalık birbirini ezer. Bu şehirde trafiği önleyecek zabıta kuvvetleri herhalde protokolün refakatine ayrılıyor. Mademki öyle sayılarını arttırın, polisin de görevini rahatlatır.

İlk Yorumu Siz Yapın

Gönder