adscode
adscode

İsmet İnönü namaz kılar mıydı Bir siyaset adamının tanıklığı

İsmet İnönü namaz kılar mıydı Bir siyaset adamının tanıklığı

CHP’ye yakın çevrelerde, seçim yenilgisi sonrasında, Kemal Kılıçdaroğlu’na ağır eleştiriler yöneltenler var. Onlar, özellikle, onun ‘helalleşme’ girişimi eşliğinde DEVA, Gelecek ve Saadet Partisi ile aynı masada buluşarak sorunlara çözüm aramasına, gecikmeli itiraz amaçlı böyle bir girişimde bulunuyorlar.

Muhalif bilinen medyada gedikli bazı isimler kendilerinin ‘gerici’ diye andıkları çevrelere hoşgörülü davranışını kınıyorlar…

Ramazan’da iftar davetleri verip öyle davetlere katılmasına, dua etmesine takılıyorlar…

Millet İttifakı’nı şimdilerde topa tutanlar CHP’nin güya geleneklerini hatırlatıyorlar.

Sanırsınız ki, CHP’yi kuran ve ona kimliğini kazandıranların din ile sorunu var…

Aslında, muhafazakar kesimde de buna benzer yanlışlıklar yapılmıyor değil.

İkinci Cumhurbaşkanı ve CHP’nin Milli Şef unvanlı lideri İsmet İnönü’nün dine lakayt olduğuyla ilgili dillerde pelesenk olmuş bir anekdot da vardır: 1950 seçimi öncesinde propaganda için Konya’ya gittiğinde, İsmet İnönü’ye, yerel partililer, “Aman paşam, bura halkı muhafazakardır, onlara hoş gelecek şeyler söylerseniz, ara sıra Allah’ın adını anarsanız iyi olur” tembihinde bulunurlar. İnönü kürsüde her zamanki konuşmasını yapar ve iner. İl başkanı, “Paşam, hani hiç değilse Allah’ın adını anacaktınız” deyince, İnönü, “Andım ya” der ve ekler: “Kürsüden inerken ‘Allah’a ısmarladık’ demedim mi?”

Şu günlerde, Cumhuriyet’in 100 yılının neredeyse bütününe ve siyasi hayatımızın da en muhataralı dönemlerine tanıklık etmiş bir devlet adamı olan Gıyaseddin Karaca’nın yeni çıkan ‘Darbeden Darbeye Siyasi Anılar’ adlı kitabını okuyorum ve karşıma farklı bir İsmet İnönü tablosu çıkıyor…

Gıyaseddin Karaca 97 yaşında. 1961 yılında Erzurum milletvekili olarak girdiği TBMM’de tam beş dönem ilini temsil etti. İlk dört dönemi CHP saflarında geçirmesinin ardından son dönemi de Adalet Partisi milletvekili olarak… Son döneminde bakanlık da yaptı.

Ağır Ceza hakimliğinden sonra siyasete atılmıştı Gıyaseddin Bey. CHP’de İnönü’nün yakınında bulunmuş, Bülent Ecevit’in liderliğe yükselişi sonrasında başgösteren ve CHP içinden iki yeni partinin çıkmasıyla iyice tırmanan bölünme ile, o da, kendisine yeni bir yol çizme tercihiyle baş başa kalmıştı.

Görüşünü almak üzere Pembe Köşk’e gittiğinde, İnönü, “CHP’de kal da diyemem, CHP’den doğan yeni partilere git de; AP’ye gitmeyi düşünebilirsiniz” tavsiyesinde bulunmuş…

Kitapta o dönemi ve kısa süre sonra vefat edecek İnönü’nün son günlerini Gıyaseddin Bey’in anılarından okurken, birden “İsmet Paşa namaz kılardı” başlığı karşıma çıkıverdi.

Okuyalım:

“Toprağa verilmeden önce Mevhibe Hanım, protokol görevlilerinden müsaade istiyor; Kabe örtüsünden bir parçanın üstüne işlenmiş Ayet-el Kürsi yazılı kuşağı sevgili eşinin naşına sarıveriyor.”

Mevhibe Hanım’ın samimi bir dindar olduğu zaten bilinir. Mevhibe Hanım’ın bu yönünü anlatırken İsmet İnönü’nün dine karşı tavrını da öğrenebiliyoruz Gıyaseddin Karaca’nın anılarından:

“İsmet Paşa ve değerli eşi Mevhibe Hanımefendi, Pembe Köşk’te sade bir hayat sürüyorlardı. Mevhibe Hanım, eşinin bir adım ardında durmaya çalışan, mütevazı bir insandı. Çok da inançlıydı. Dini vecibelerini eksiksiz yerine getirme gayreti içinde, beş vakit namaz kılardı. Kur’an okur ve okuturdu. Orucunu tutardı. ‘CHP Grup Yönetim Kurulu Üyesi’ sıfatıyla kimi zaman parti çalışmaları çerçevesinde, kimi zaman ise genç bir arkadaş olarak Pembe Köşk’ü ziyaret ederdim. Bu temaslar ve tesis edilen dostluk nedeniyle, eşi gibi düzenli olmasa da İsmet Paşa’nın da zaman zaman namaz kıldığı bilgisine sahibim. Ramazan ayında Pembe Köşk’te oruç tutulur; belli bir sıra içinde İnönü ailesinin  evine iftar yemeğine davet edilirdik. Orucumuzu birlikte açardık. Dini bayramlar da, her Müslüman Türk ailesinin evinde nasıl ise, Pembe Köşk’te öyle yaşanıyordu. Kurban Bayramı’nda bahçenin bir köşesinde kesilen kurban, fakirlere dağıtılırdı.”

Nasıl buldunuz?

Gıyaseddin Bey, 27 Mayıs (1960) ihtilali sonrasında siyasi hayata yeniden geçilince -1961 yılında- CHP’den milletvekili olarak Meclis’e girmişti…

Yaklaşık 20 yıl sonra, 12 Eylül (1980) askeri müdahalesi olunca siyasi hayata veda etti…

Zaten kitabın adının ‘Darbeden Darbeye’ olması bunu anlatıyor.

Meclis’te bulunduğu 20 yıl içerisinde iç ve dış olayları bizzat yaşayarak gözlediği gibi, bir münevver olarak siyaset öncesinde ve sonrasında meydana gelen olayları da yakından izlemiş Gıyaseddin Bey; ne gördüyse, nelere tanıklık ettiyse ve olaylar kendisine ne düşündürdüyse hepsini açıkça anlatıyor.

Son yıllara ait sanılan iftiralar, kumpasların daniskası 1960 sonrası dönemde de vardı. Kendisine ve başkalarına ait kumpasları da anlatıyor Gıyaseddin Bey.

CHP’liler, özellikle Kılıçdaroğlu’nu eleştirenler, kendi partilerinin geçmişte neler yaptığını hatırlamalılar. 1960 darbesi sonrasında, siyasetin önü yeniden açıldığında, ilk hükümeti, CHP, İnönü başkanlığında AP ile kurmuştu. 12 Mart (1971) askeri müdahalesi sonrasında, Bülent Ecevit, Meclis’ten MSP ile ortak hükümet formülüyle darbeden çıkış aramıştı.

Daha sonra kurulan Milliyetçi Cephe hükümetinde devlet bakanı olarak görev üstlenmişti Gıyaseddin Karaca. MSP ile, MHP ile yaşanılan o dönemlere de içeriden ışık tutuyor kitabı.

Deneyimli siyaset adamı Gıyaseddin Karaca’nın anıları, usta bir gazetecinin –İrem Barutçu’nun- kaleminden okurlara ulaşıyor.

İlk Yorumu Siz Yapın

Gönder