adscode
adscode

Görgün Tanerin samimi çağrısı

Görgün Tanerin samimi çağrısı

Önümüzdeki yıl 18’incisi yapılacak İstanbul Bienali’nde bu yaz bir “küratör” krizi yaşanmıştı.

 
 

Danışma Kurulu’nun önerdiği küratörü İKSV yönetimi tercih etmeyince kurul istifa etmiş, hemen ardından o kurulun üyelerinden biri olan Iwona Blazwick İKSV tarafından yeni küratör olarak belirlenmişti.

Çok geçmeden İKSV yoğun bir eleştiri bombardımanına tutulmuş, tartışmaların ardı arkası kesilmemişti.

Cansu Çamlıbel, İKSV Genel Müdürü Görgün Taner ile bir röportaj yapmış.

Taner’in yapılan eleştirilere karşı söyledikleri uzun süredir duyduğum en yapıcı cümleler.

“Kişiler gibi kurumlar da hata yapabilir” diyor Taner ve şöyle devam ediyor:

“Şimdi İKSV olarak, bu süreçte bize geri bildirim veren herkese, gelin buyurun, siz de el atın, bazı şeyleri beraber değiştirelim diyoruz.”

Taner’in karşı çıktığı ve dikkat çektiği bir mesele daha var; iptal kültürü.

 

Asıl itirazının bu konu olduğunu söylüyor Görgün Taner:

“Şuna vuralım, buna vuralım... Bu yaklaşım kimsenin yararına değil.

Ama maalesef, şu anda sosyal medya ekosistemi bunun üzerine kurulu.

Ayrıca herkes geriye dönüp eski bavulları açmaya kalkarsa çok fazla şey çıkar, ki bana göre buna hiç gerek yok. Geçmişte ne olduğunu tartışmanın kimse açısından bir anlamı yok, o kavganın bir kazananı olmaz. Biz şimdi geleceğe bakmak, sansasyonel haberleri ve polemikleri geride bırakmak istiyoruz.”

“Cancel culture”, yani iptal kültürü aslında bizim buralardaki linç kültürü.

Yurtdışındaki genel özeti ise şu: Kamuya mâl olmuş kişiler ve kurumların sakıncalı kabul edilen bir şey söylemeleri durumunda onları artık desteklemeyip dışlamak ve boykot etmek.

Yani sosyal medyada her gün irili ufaklı şekillerde karşılaştığımız bir durum.

Geçtiğimiz yıllarda aralarında Noam Chomsky’nin de bulunduğu 150 yabancı yazar ve bilim insanı bu kültürü kınayan bir mektup da yayınlamıştı.

Karşıt görüşlere artan hoşgörüsüzlük” nedeniyle...

Ama Taner’in dediği gibi, sosyal medya ekosistemi de bundan besleniyor.

Tıpkı maça gidip bağırıp çağırarak rahatlayanlar gibi.

Sosyal medyaya girip linç kervanına katılmak da benzer bir duygu patlamasından kaynaklanıyor.

Melis Korkud’un zamansız vedası

 

9 yıl önce Reşitpaşa’da açılmıştı Aman da Bravo.

İlk günlerinde sadece öğle yemeği servisi veriyordu, akşamları açık değildi.

Buna rağmen iyi yemek peşinde olanların kısa sürede radarına girmeyi başardı Aman da Bravo.

Öyle ki, daha önce kimselerin uğramadığı Reşitpaşa, Aman da Bravo sayesinde duyuldu ve başka mekânların da orada peş peşe açılmasına vesile oldu.

Üstelik “Mekânlar sadece belli başlı semtlerde açılır” şeklindeki önyargı da yıkılmış oldu.

İyi bir şey yapınca insanlar mutlaka sizi buluyor ve müdaviminiz oluyordu işte...

Şimdilerde Bebeköy’de olan Aman da Bravo’nun başlangıç hikâyesini anlatmamın nedeni, mekânın yaratıcılarından sevgili Melis Korkud’un zamansız ölümü.

 

Türk gastronomi dünyası çok değerli bir insanı kaybetti.

Arkasında bıraktığı miras hep sevgiyle hatırlanacak...

İlk Yorumu Siz Yapın

Gönder