adscode
adscode

Dünyayı değiştirecek tek şey bir fikir

İngiliz yazar George Orwellin tüyler ürpertici ve güncelliğini asla yitirmeyen distopik romanı 1984 Nilüfer Belediyesi Kent Tiyatrosu yapımı olarak sahnede

İngiliz yazar George Orwell’in tüyler ürpertici ve güncelliğini asla yitirmeyen distopik romanı ‘1984’ Nilüfer Belediyesi Kent Tiyatrosu yapımı olarak sahnede. Tüm tasarım detaylarından oyunculuklarına üst düzey bir iş.
1984 (BEŞ ÜZERİNDEN BEŞ)

Nilüfer Belediyesi Kent Tiyatrosu

◊ Yazan: George Orwell

◊ Yöneten: Murat Daltaban

◊ Oyuncular: Adem Mülâzim, Ayşe Gülerman Kum/Gizem Güçlü, Barış Ayas, Batuhan Pamukçu, Gökhan Kum, Mert Tiryaki, Oğuzhan Ayaz, Pınar Hande Ağaoğlu, Cihat Temel.

◊ Video oyuncuları: Murat Daltaban, Halil Küreş, İbrahim Ersoylu, Mesut Özsoy.

◊ Süre: 90 dakika

◊ Ne zaman, nerede: Yarın 16.00 ve 20.00’de Caddebostan Kültür Merkezi’nde. 10, 11, 12, 13 Mayıs saat 20.30’da Nilüfer, Nâzım Hikmet Kültür Evi’nde.

◊ Bilet fiyatları: Oyunun yarınki gösterimleri afetzedeler yararına ücretsiz olacak. Seyircilerden oyuna gelirken afet bölgesindeki çocuklara kitap, kırtasiye ve oyuncak getirmesi isteniyor. Yerinizi seans.com.tr’den ayırabilirsiniz. Nilüfer’deki gösterimlerin biletleriyse 20 ve 30 lira.

 

Distopya edebiyatının büyük ismi George Orwell totaliter rejimleri müthiş bir kurgu ve ürkütücü bir tonla resmettiği ‘1984’te ‘zihinleri dahi ele geçiren bir sistemi’ anlatır. Olaylar kurmaca 1984 senesinde geçmektedir ve biz parti üyesi Winston’ın, zihninde açtığı bir nefeslik özgür düşünme alanında tuttuğu günlüğün izinde tüyler ürpertici bir hikâye dinleriz. Partinin söylemine ters her şeyin; kişilerin, olayların yok edildiği (yokkişileştirildiği), sadece partinin ‘servis ettiklerinin’ hakikat kabul edildiği bir dünyadır bu. Düşünce suçundan kaçmanın yolu yoktur, çocuklar bile sistemin muhbirleridir. Geçmişe, sözcüklere dahi talimatlarla yön verilir. “Dünyayı değiştirecek tek şey bir fikirdir” ama iç ve dış düşmanlarla her an savaşta olan Okyanusya halkı ‘partinin daima haklı olduğu sonsuz bir şimdi’den çıkamaz...

Yazarın 1948’de kaleme aldığı roman, temel özgürlüklerimiz için sürekli ayık kalmamız gereken günümüzde de güncelliğini koruyor. Malum son 10 yıldır geleneksel ve sosyal medya, siyasi çıkar odakları ve bireyler tarafından gerçeğin durmaksızın manipüle edildiği, komplo teorileri, dezenformasyon arasında kaybolduğumuz bir ‘post-truth’ (hakikat sonrası) çağındayız. Hakikate ulaşmak için sınav verdiğimiz bir dönem...

‘1984’ün başkarakteri Winston hakikatin ve özgürlüğün peşine düşmeye kalkanlardan. Partinin kurduğu nefessiz düzeni sorgular, herkesin 7/24 teleekranların, dolayısıyla ‘Büyük Birader’in gözetimi altında tutulduğu, değil yazmanın, yazısız bir deftere sahip olmanın bile başına bela açacağı bir dünyada günlük tutmaya başlar. Bununla da
kalmaz, cinselliğin katı kurallarla belirlendiği Okyanusya sınırlarında bir başka parti üyesi olan Julia ile tutkulu bir aşk yaşamaya başlar. İkilinin yolları; varlığından başta emin olamadıkları, partiye itaatsizlik eden ‘Kardeşlik’le kesişecektir...

Performansı göz kamaştırıyor

‘1984’ sadece hikâyesinin sertliği ve ağırlığıyla, kurgusunun karmaşık yapısıyla değil; görselleştirmek açısından da sahneye uyarlanması zor bir eser. Geçen cumartesi, Nilüfer Kent Tiyatrosu’nun İstanbul turnesinde, yönetmen Murat Daltaban, tüm tasarım ekibi ve oyuncu kadrosunun üst düzey bir uyarlamaya imza attıklarını gördüm. Eseri oyunlaştıran ve bu iddialı uyarlamayla çokça beğeni toplayan yazarlarsa İngiliz tiyatrosunun iki önemli ismi Robert Icke ile Duncan Macmillan. Ayberk Erkay’ın Türkçeleştirdiği metni Nilüfer ekibi sahneye, distopik atmosferi kurma konusunda iddialı bir dekor (Cem Yılmazer, Burak Etöz), ışık (Cem Yılmazer), kostüm (Tomris Kuzu) ve müzik (Oğuz Kaplangı) tasarımıyla taşımış. Elbette gizli başrolün Büyük Birader olduğu oyunda ekranlar önemli bir yer kaplıyor.

Arkadaki dev ekran hem atmosferi ve hikâyeyi destekleyen görüntüler hem de oyuncuları takip eden canlı kamera görüntüleri için kullanılıyor. Ki oyunu açan, seyirciyi ‘1984’ün dünyasına ısındıran, Okan Temizarabacı’nın tasarımı olan video, ne tür bir iş izleyeceğimize de işaret niteliğinde.

Dekor, ışık ve kostüm tasarımlarında beyaz, kırmızı ve siyah renklerin stilize şekilde kullanılması, partilileri ‘aynılaştıran’ maskeler ve heyecan, korku, tutku gibi insani ifadeleri sadece başkarakterler Winston ve Julia ile Winston’ın annesinde görmemiz gibi detaylar ‘1984’ün ürpertici atmosferini incelikle güçlendiriyor.

Oyunu, gelecekten bir grup anlatıcı Winston’dan kalan defteri okuyarak açıyor. Akabinde, Büyük Birader’in baskısı altındaki Winston’ın, özgürlüğe erişme inadına ve finale doğru mecburi teslimiyetine tanıklık ediyoruz sahne sahne.

Beni oyunun en çok çarpan unsurları koreografisi ve Winston rolündeki Adem Mülâzim’in bakışlarından ayak hareketlerine her detayıyla göz kamaştıran performansı oldu. Tan Temel’in hazırladığı koreografinin akıcılığıysa kendini sadece tempolu, toplu dans anlarında değil, tek tek karakterlerin sahne üstü duruşlarında da gösteriyor. Winston’ın tekerlekli yazı masası ve sandalyesiyle kurduğu hareket akışı koreografinin ayrı bir ilgi çekici aksı. Finaldeki işkence sahnesinin “Bitsin artık” hissi uyandıran bir uzunluğu vardı ama belli ki bu da bilinçli tutulmuş bir uzunluk...

Sahneyi dolduran beyaz sütunlara pek anlam verememem ve Julia karakterinin sadece aşk ve tutku peşinde bir kadın olarak resmedilmesini hissetmem dışında ‘1984’ü her detayıyla çıtayı yükseğe koymuş bir iş olarak izledim. Romanı okumamış seyircinin hikâyeye dahil olmakta bir parça zorlanabileceğini yine de not etmeli. Lakin, ne yazık ki dünyanın neredeyse hiçbir ülkesinin azade olmadığı özgürlük düşmanı baskıcı rejimlerin nefesini buram buram hissettiren bir oyun olduğu için bunun pek de önemi kalmıyor... Üstelik finali, içimize küçük bir kurt düşürerek yapıyor.

İlk Yorumu Siz Yapın

Gönder