adscode
adscode

Cumhuriyetin Yunus Nadiden günümüze altını çizdiği değerleriyle okur desteğinde yaşam savaşı

Geleneksel eklerimizde ilkelerini yayımlanmış ilk sayısındaki makalesinde o kadar açık özetlemiş ki yayımlanış ilkelerinin Fransız dilinden alıntı manifestosu için çok uzun cümleler kurmak

Gerekli değil. İstanbul’un mandacı gazeteciliğinin içinde, Cumhuriyet değerlerinin halka ulaştırılabilmesi için yayın yaşamını sürdürürken öncelikle savunmayı amaçladığı Cumhuriyeti temsil eden iktidara karşı bile bağımsız kalacak. Elbette sermaye güçlerine teslim olmamaya dönük olarak da asla bankalar başta, gündemde olabilecek finans kurumlarına borçlanma söz konusu olmıyacaktır.

Okurunun, elbette günümüz teknoloji koşullarında iletişim yayınlarının tümünü kapsar biçimde, elde edilen geliri ile yaşayacak. Yunus Nadi ailesi, simgesel anlamı da olan İttihat Teraki’nin binasının içinde bulunduğu Cağaloğlu’ndaki pafta içinde; üçüncü katı evleri, orta katı yazıişleri, birinci katı teknolojinin gerekli kıldığı basımı ağırlıklı yerleşimini koruyacaktır. Cumhuriyet, Yunus Nadi döneminde, Atatürk’ün öncülüğünde devrimcilik kimliğinin pekişmesi yolunda atılan adımlarda, öncülük yapan kimliği ile sadece ülkemiz değil, dünya ölçeğinde gazetecilik başarılarında öncü örneklerin oluşturulmasında başı çekecektir.

Yunus Nadi’nin kendisi de aralarında, Doğan Nadi, Nadir Nadi içlerinde alanlarının en başarılıları; habercileri, yazarları, röportajları ile gerek ülke içine, gerekse dünyaya dönük yayınları ile başı çekecektir. Lozan gelişmelerinin izlenmesiyle başlayan süreçte, dünya dengeleri üzerindeki önemli gelişmelerin izlenmesi, ülke içindeki yaşama dönük dönemeç taşlarının adımları, toplumsal işlevleri ile doğru orantılı olarak Cumhuriyet’in sayfaları içinde paylaşılacaktır. Gereken gelişmelerle doğrudan bağlantılı etkin izlemelerde, uçak kaldırılacak, haberlerin, devrimlerin işlevleri ile doğru orantılı sayfaların içindeki yerlerini almaları sağlanacaktır.

AYRILIK SÜRECİ

Gazete yönetim kadroları ile yayın kadroları için geçerli ölçü, uzmanlık olunca, sayfaların içindeki içeriklerin dengeleri de toplumsal katkıları ile bütünleşecektir. 1966 yılının ders yılı bitiminde çalışmaya başladığım Cumhuriyet gazetesinde, çoklu çalışma kültürüyle, çok sıcak olan meslek örgütleri ile ilişkiler kapsamında, İstanbul planlaması, yapılaşma sorunları, tarihi yapıların korunması konularına da bulaşmış olmam nedeniyle, Pembe Konak’ın 1.dereceden korunacak tarihi eserler kapsamına alındığını öğrenmiştim. Nadir Nadi ile paylaşmam gerektiği uyarısını almam üzerine, çok sevindiğini anımsıyorum; gazetenin ekonomik olarak ayakta tutulabilmesi zorunlulukları nedeni ile tarihi değerleri ile onarımınına ilişkin kaygılı olduğunu anlamıştım.

Erdoğan iktidarları iradesinde Pembe Konak yıkıldı, hâlâ otopark olarak kullanılıyor

Elbette kararın hangi kurumların iradesi altında alındığı konusunda, Cumhuriyet ailesine ulaşmış herhangi bir bilgi yok. Cumhuriyet gazetesi, öncelikle Nadir Nadi sorumluluğundaki yönetim süreci içinde, 12 Mart darbesinin hemen arkasından, aile içi mirasçı damatlar eliyle bir operasyon yaşamıştı. Perde arkası gelişmelerde, 15-16 Haziran işçi direnişleri, büyük eylemlerin ardından işveren örgütleri eliyle uygulamaya koyulan ilan boykotunun da etkisi vardı. Nadir Nadi, hapiste işkence gören arkadaşlarını koruyamadığı gibi, çok sayıda her bölümden işten çıkarmalarla yüzleşince, toptan bir yılı aşan bir ayrılık süreci yaşanmıştı.

Dünyada bir örneği yaşanmamış, Cumhuriyet okurlarının boykotu ile tiraj çöküşü, 12 Mart darbesinin ağır sonuçları ortadan kalkmadan, anne Nazime Nadi’nin de devreye girmesi ile yönetimin yeniden Nadir Nadi’ye verilmesi iradesini gündeme getirecekti. 12 Temmuz 1971 ayrılış, 12 Temmuz 1972 Nadir Nadi sorumluluğunda yeniden dönüşe kadar kadar Pembe Konak kullanılamaz konuma düşmüştü. Dönüşte önceki yıllarda arşiv olarak kullanılmış üç katlı taş binaya çalışanlar taşınmıştı. Matbaa makineleri eski ortadaki alanda, dik dönüşlü alanın üst katları yönetim binalarına ayrılmıştı.

Cağaloğlu bahçesinde 7 Mayıs’ların okurlarla paylaşılmasında en güzel fotoğraf çekimleri Pembe Konak önünden alınırdı.

Nadir Nadi, yaşadığı acı deneyimin etkisinde, gazetenin kimliği, yazarlarının özgürlüğünün korunmasında güvence arayışına girmiş, genel yayın yönetmeni olarak seçtiği Oktay Kurtböke’ye Fransa başta dünya örneklerinden yazarlar için güvence için de yazarlardan oluşan bir üst iradenin oluşturulması modelini uygulamaya sokmuştu. Nadir Nadi'nin odasının hemen yanında seçilen Genel Yayın Müdürü odasında duvara kocaman, ilkelerin sıralandığı “yönetime katılma”nın ilkeleri, bugün için de geçerli olacak “yayın kurulu” katılımcıları listesi asılmıştı.

Yönetime ilişkin güvenlik şemsiyemiz, 12 Eylül 1980 sonrası için, çok daha anlamlı değer kazanacaktı. Deniz Som’un köşesine başlık olan “Vaziyet” başlığı ile ortak üretimimiz, gazetenin kapalı olduğu dönemlerin eğitim çalışmalarının içinden fışkırıyordu. “Çiçeklerin koklanıp, üzerlerinden koku ayrımı yapılması”, “iki günlük DİSK davası duruşmalarının ortalama haftada 4 gün olarak yayımlanması”, “MHP iddianamesinin de demokrasi açılımı olarak değerlendirilmesi...” önemli, bir o kadar da anlamlı özgür gazetecilik algılamalarının pekiştirilmesi araçlarını oluşturuyorlardı. Hazır yeri gelmişken, Nadir Nadi’nin 12 Eylül yönetiminin sürekli işveren çağrılarına hiç yanıt vermemesinin, Evren’in gazeteyi ziyarete gelmesi eyleminde bile karşılamaya çıkmamasının altını çizmek isterim.

Benim için unutulamaz sahne, Berin Nadi; yakın dostu Müşerref Hekimoğlu ile birlikte aramızdan ayrılan Nadir Nadi’nin cenazesini gece evinde beklemek istemişti. Sabah kendisi için en değerli yazarları ile çalışanlarını, Nadir Nadi yönetimlerinde sorumluluk almış dostları Osman Nuri Torun, Özer Derbil çevresine almıştı. Atatürk’ün, Yunus Nadi’nin gazetesinin iflas masasına gelmiş olması gerçeği karşısında, elindeki kalan varlıkları üzerinden gazetenin kurulacak Cumhuriyet Vakfı çatısı altında çıkarılmasını, tartışmaya kapalı tek çözüm yolu olarak adeta dikte ettiriyordu...

Kimsenin itiraz etmesine izin vermeyeceğinin pek çok kez altını çizerek, İlhan Selçuk’u yanında çıkarılacak yeni Cumhuriyet’in sorumlusu ilan ediyordu. Gazetenin düştüğü iflas masasından yeniden geri alınıp okura sunulması gündemdeydi. Bu kez okurdan kopuş, yaklaşık altı aylık bir ayrılık dilimini kapsıyordu. Cumhuriyet gazetesi elbette birikimsiz girilen 1990’lı yıllarda en büyük zorlukları yaşamak zorunda olacaktı. Bir kez daha Cumhuriyet çalışanları ile okurlarının kenetlenmesinde, bedelleri, zorlukları paylaşılarak atılan adımlarla yürüyüş devam edecekti.

İlhan Selçuk, zorluklar üzerinden kimi zaman çok sert tartışmalar arasında kulaktan kulağa dertleşmek zorunda kalındığında, durumunu “Elim, ağır bir taşın altında kaldıramıyorum, çeksem çekemiyorum” benzeri sözcüklerle paylaşırken en çok yazmak istediği Cumhuriyet tarihi için hayıflanacaktı... “Tehlikenin farkında mısınız?” sloganı ile bugünlere gelişin uyarısını da yapmayı atlamayacaktı...

Cumhuriyet gazetesi, geçmişin acılı paylaşımları, zorluklarının deneyimlerinden güç toplamış olarak, Cumhuriyet değerleri üzerinden yayın yaşamı, sorumluluklarında eksiklik etmeme savaşımını sürdürecektir. Gelecek yüzyılımızı daha güçlü, güvenli kutlayabilmek dileği ile. Sevgiyle kalın...

İlk Yorumu Siz Yapın

Gönder